25 Ağustos 2013 Pazar

Eş genel başkanımız Selahattin Demirtaş'ın BirGün röportajı [Onurkan Avcı]

‘Cemaat ile AKP çatışması çözüm sürecini zora sokuyor’

BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, Diyarbakır ve çevresinde siyasi nabzı tutan BirGün'e, Fethullah Gülen Hareketi ve AKP arasındaki iktidar mücadelesinin süreci zorladığnı söyledi. Başbakan Erdoğan'ın AKP içindeki dinamikleri kendi otoritesiyle tam olarak kontrol edemediğini belirten Demirtaş, bu parçalanmış halin çözüm süreci önünde engel olduğunu belirtti. Demirtaş'a göre Gülen Hareketi yargıçlar, savcılar, valiler aracılığıyla süreci sora sokan hamleler yapıyor ve Başbakan bunlara söz geçiremiyor. Demirtaş, Başbakan'ın PKK geri çekilmedi, geri çekilen çoluk, çocuk ve kadınlardı açıklamasına karşı da başlangıçta yapılan anlaşmanın geri çekilmenin tamamlanması olmadığını belirterek yanıt verdi. Müzakerelerle ilgili umudunu korumaya çalıştığını söyleyen Demirtaş son noktayı AKP ile nikahlanmadık diye koydu.


Erdoğan, önümüzdeki hafta bizzat açıklayacağı ‘Demokratikleşme Paketi hakkında “PKK sözünü tutmadı, biz de adım atmayız” dedi. Bu açıklama Öcalan’ın “Hükümet 1 Eylül’de adım atmalı” demecine bir tepki miydi?

Sayın Öcalan bu tarihi, dayatmada bulunmak için değil, Türkiye’nin reel politik gerçekleri, önündeki siyasi takvim, bölgedeki hızlı gelişmeler dolayısıyla önerdi. Yani Kürt hareketi hükümete şunu önerdi 1 Eylül’e kadar paket açıklanmalı, 15 Ekim’e kadar da tartışmalar sürmeli. 15 Ekim itibariyle de hızla paketin yasallaşma süreci başlamalıdır. Bu bir öneridir. Hükümet bu önerileri dikkate almaz, kendi bildiğini okursa; Kürt hareketinin, bizlerin niyetinden bağımsız bir şekilde süreci kaçırmış olabilir. Türkiye’de süreç seçim gündemine endekslenmiş olabilir, bölgede tahmin edemeyeceğimiz gelişmeler olabilir, yani hükümet öyle bir anda “ben adım atmak istiyorum” dese de bunun fırsatını bir daha bulamayabilir.




"HER PAKETTE KENDİLERİNİ EGEMEN İLAN ETTİLER"


AKP’nin çıkardığı 4 Yargı Paketi’de tepki çekmiş, hükümet bazı maddelerin değiştirilebileceğini söylemişti. Sonrasında biliyoruz ki hiçbir düzeltme olmadı. Bu paket de oldu bittiye getirilir diye kaygılanmıyor musunuz?

Elbette. Biz biliyoruz ki AKP’nin 12 yıldır yaptıkları, yapacaklarının garantisidir. 12 yıldır yaptıkları şey, heyecan yaratan güçlü demokratik adımlar atmak değil, kendilerini daha da güçlü kılacak, gücü kendine yontacak hamleler yapmak oldu. Her pakette kendilerini biraz daha egemen ilan ettiler. Bu pakette de böyle bir niyet olabilir ama biz önyargılarla girmedik bu işe. Sonuçta gerçekten de artık yüz yıllık bir sorunu çözmek için TC’nin resmi devlet paradigmasında bir kırılma yaratabilir miyiz, bunları adım adım çözebilir miyiz diye baktık. O nedenle toptancı bir yaklaşım içinde olmayacağız. Ama hiçbir şekilde bizim beklentilerimizi karşılamayan bir paket olursa buna asla evet demeyiz. Buna karşı her yerde muhalefeti yükseltiriz.


AKP’ye yakın basına göre pakette TCK ve TMK değişikliği öngörülüyor. Propaganda suçları terör örgütü üyeliğinden sayılmayacak ve bu yolla çok sayıda KCK tutuklusu serbest kalabilecek deniyor. Size verilen bilgi bunu doğruluyor mu Görüşmelerinizde sizin talebiniz de bu yönde miydi?

Evet. Biz terör tanımının değişmesini teklif ettik. Yani doğrudan şiddete bulaşmamış ya da doğrudan şiddeti örgütlememiş hiçbir faaliyetin terör eylemi olarak tanımlanamayacağını belirttik. Ama bu kadar değil. Biz yasal toplantılara katılan, kitap yazan, ifade özgürlüğünü kullanan insanların hapsedilmesine yol açan Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) kaldırılmasını, Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddelerinin de iyileştirilmesini talep ettik. Görüşmelerimizde hükümet TMK’nin kaldırılmasına soğuk bakmadı ama sonucu göreceğiz. Bunların kabul edilme ihtimali var, zaten bunlar kabul edilmezse biz pakete onay vermeyiz, olursa veririz.



ERDOĞAN'A RAĞMEN MÜZAKERE


Yine de ‘demokratikleşme paketi’nde neler olmadığını biliyoruz. Başbakan Erdoğan, 3 gün önce anadilde eğitim, seçim barajının indirilmesi gibi planlarının olmadığını söyledi.

Bu Başbakan’a bakarak umutlu olmak zordur ama biz umudumuzu, heyecanımızı halka bakarak alıyoruz. Biz müzakereyi bile Erdoğan’a rağmen, o müzakere etmek istemezken, direne 
direne başlattık. Şimdi aynı Erdoğan bu defa müzakerenin içinde “şunları vermem, bunlar olmaz” diyor. Varsın o desin, önemli olan biz vazgeçecek miyiz vazgeçmeyecek miyiz Kendisi 
“Müzakere etmem” diyor muydu diyordu. “İdam ederim” diyor muydu diyordu. “Dokunulmazlıklarını kaldırırım, hepsini içeri atarım” diyor muydu diyordu. Şimdi ne yapıyor müzakere yapıyor. Mücadele ederek yaptık biz bunları. Şimdi anadilde eğitim olmaz, baraj kalkmaz diyor, desin bakalım. Biz de mücadele edeceğiz yine.


Bahsettiğimiz konulara dair hiçbir adım olmayan, ama sizin TMK ve TCK’ye dair taleplerinizi barındıran bir pakete onay verdiğinizde sol çevrelerin tepkisi ne olur? 

Gazeteniz aracılığıyla bir şey söyleyeyim, belki tartışma yaratır, ama yaratması da gerekiyor. Biz AKP ile siyasi mücadele yürütüyoruz şu an – müzakerenin kendisi büyük bir siyasi mücadeledir- biz bu mücadeleyi süreci tıkamak için değil açmak için yürütüyoruz. AKP’nin bu tür ayak direme tavırlarına gireceğini sürece başlamadan önce de biliyorduk. Biz AKP çok iyi bir parti, çok özgürlükçü, demokratik bir parti olduğu için müzakere yürütmüyoruz. Zaten AKP öyle bir parti olsaydı müzakereye gerek kalmazdı. Kendisi bu adımları atardı. O nedenle Kürt tarafı olarak biz sürecin tıkanmaması için hangi siyasi hamlelerle sürecin önünü açabiliriz diye bakıyoruz.



"AKP İLE NİKAH KIYMADIK"


Türkiye’de devrimci hareketler tamamen müzakerenin yanında bence. Ama ulusalcı, Kemalist, AKP karşıtı olan bazı libarallerde, daha doğrusu bu kesimlerin bazılarında “Bunlardan bir şey çıkmaz kardeşim, Erdoğan adım atmıyor, Kürt hareketi de bunu görsün artık” diye bir düşünce var. Bunu söyleyenler de Kürtleri düşündüğü için değil, AKP’ye karşı güçlü bir cephe daha açılsın, Kürtler AKP’ye karşı savaşsın, kendileri de AKP’nin yıprandığını görsün istiyorlar. Bu çevrelere şunu söylemek istiyorum Biz çok zor bir süreç yürütüyoruz. Bırakın devletin 90 yıllık zihniyetini, AKP ile müzakere yürütmek başlı başına bir zorluk. Bu zorluğu özellikle Erdoğan’ın tavrına bakarak herkes görebilmeli. Müzakerenin bitmesi demek savaş demektir, 18-20 yaşlarında çocukların ölmesi demektir. O yüzden ahlaki, vicdani olarak müzakereler tıkanmasın diye elimizden geleni yapmak hepimizin borcudur. Müzakere etmek demek AKP ile siyasi nikah kıymak demek değil, mücadelenin askeri zeminden siyasi zemine kayması demektir.



"VALİ'YE SÖZ GEÇİREMİYORSAN NİYE CEMAATİ SUÇLAYAYIM"


Süreci konuşurken Erdoğan ve Kürt hareketinden yola çıkıyoruz, Fethullah Gülen Hareketi'nin bu konuya dahlini bilemiyoruz. Gülen ile Erdoğan arasında cemaatin son bildirgesinden de anlaşılacağı gibi kızışan bir kavga var, bunun sürece etkisi oluyor mu?

Yansıyor tabi. Nihayetinde iktidar kendi içinde bütünlüklü değilse politikalarda ve uygulama sahalarında sorunlar çıkıyor. Kürt hareketi bütünlüklü olmasaydı birinci aşama tamamlanamazdı. Çekilme sırasında HPG, KCK, BDP, Öcalan her biri ayrı hareket etseydi süreç yürümezdi. İktidar ise birlik değil. Cemaatin hükümet ve devlet içinde belli bir gücü var AKP içindeki diğer cemaatlerin de gücü var. Erdoğan bunu kendi otoritesiyle sağlamaya çalışıyor ama bu tam olmuyor. Dolayısıyla karşımızdaki parçalı duruş bizi ve müzakerenin ilerlemesini zora sokuyor. Kendi içlerindeki bu çatışmada iki tarafta da Kürtleri ve müzakereleri kendi kavgalarına zemin ya da malzeme yapma niyeti doğuyor zaman zaman. Bazıları süreci zora sokarak kendi içlerindeki güç dengelerini lehlerine çevirmeye çalışıyor.


Bazıları derken hangileri onlar ve süreci nasıl zora sokuyorlar?

Cemaat'in söylem düzeyinde süreci destekleyen hatta daha ileri söylemleri var ama süreci zora sokan hamleleri de var. Görünürde Erdoğan adım atma konusunda daha hevesli. Ama cemaat yargıcı, polisi, valisi eliyle süreci zora soktuysa bizce bunun sorumlusu yine hükümettir. Çünkü bu saydıklarımın hepsi hükümete bağlı. Sen valine söz geçiremiyorsan, ben niye cemaati suçlayayım! Bakanlar ve Başbakan sorumludur. Cemaat kötü, hükümet iyi ya da tam tersi gibi düşünmek tehlikeli ve biz böyle düşünmemeliyiz. Siz kendi içinizde anlaşın, çatışacaksanız çatışın, barışacaksanız barışın. Aranızdaki sürtüşme bizi ilgilendirmez. Biz hiçbirine taraf olmak zorunda değiliz. Kendi iç savaşları süreci zora sokuyor.



"KOŞUL GERİ ÇEKİLMENİN TAMAMLANMASI DEĞİLDİ"


Erdoğan, PKK’nin geri çekilme sözünü tutmadığını, sadece hasta, yaşlı ve örgüte yeni katılanlardan oluşan yüzde 20’yi oluşturan bir gerilla grubunun çekildiğini söylüyor. Bölgedeki bazı kaynaklar da bu bilgiyi doğruluyor. PKK sözünü tutmadı mı?

Bakın önemli olan, ilk başta konuşulan ile şu anda konuşulan durumu görmektir. İmralı’da Öcalan ile konuşulan şudur “Kalıcı, süresiz ateşkes ilan edebilir misin, Eylemleri durdurabilir misin Geri çekilmeyi başlatabilir misin” O da “Yaparım” dedi ve yaptı. Böylece birinci aşama gerçekleşti. Birinci aşamanın bitmesi geri çekilmenin tamamlanması değil, biraz önce saydıklarımın olmasıydı ve bunlar oldu. Burada ne sorun var Niye rakamlara takılıyorsun Bir defa kendine güvenen bir Başbakan “Bu gençler yorulmasın, zaten onları indireceğim kardeşim. Biz burada yasa çıkaracağız, Lice’nin dağından insinler taa Kandil’e kadar gitmesinler” demesi lazım. Geri çekilmeyle ilgili sözleri Başbakan'ın ipe un serme konusunda ileride kullanacağı bahanesi olarak görülmeli. Ayrıca gerillanın tümü hareket halinde ve tümü çekiliyor.



Gezi'de yanlış anlaşıldık


BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş Erbil'de düzenlenecek Kürt Konferansı ile ilgili Başbakan Erdoğan'ın "engelleyebilseydi engelleyeceğini" söylerken "Buna gücü yetmez" dedi. Demirtaş BirGün aracılığıyla Sol'a seslenerek "Gezi ak süt kadar temizdir. Biz o direnişin kalbindeyiz. Yanlış anlaşıldık" dedi. BDP Eşbaşkanı partinin seçim stratejilerini de BirGün'e anlattı. 


Erdoğan, Erbil'de Erdoğan Kürt konferansı konusunda göz dağı verdi? Erdoğan nasıl bir sonucun Ekim'de yapılacak olan Ulusal Kürt Konferansı için de İrak Kürdistanı'na "İstenmeyen kararlar alınırsa ilişkiler kötüye gider" diyerek gözdağı verdi. MİT’e de konferansı takip et talimatı verdiği biliniyor. Nedir Erdoğan'ın bu kadar korktuğu ve o istenmeyen kararlar alınırsa Erdoğan daha da sertleşecek mi sizce? 

Konferansın sonuçlan itibariyle bölge devletlerinin düşmanlığını, tepkisini çekeceğini düşünmüyorum. Nihayetinde konferans, bu ülkeler ile nasıl çözüm bulabiliriz, şuurların içinde nasıl bir çözüm olur tartışması yapacak. Oradan bir savaş karan çıkacak hali yok. Ama, Bağdat, Şam, Ankara ve Tahran'ın da beklentileri doğrultusunda gerçekleşecek bir konferans da değil. Bu 4 başkentin yüz yıldır sürdürdüğü tekçi egemenliği ortadan kaldırmak için yapılacak bir konferanstır. Buna engel olma şansı var mı bu devletlerin? Yok. Şimdiye kadar başarıyorlardı, bu konferans toplanamıyordu ama artık bu 4 başkentin Kürtler üzerindeki egemenliği zayıfladı. Kültler şimdi kendi bulundukları ülkelerin sınırlan içerisinde birliklerini güçlendirmeye çalışıyor. Başbakan Erdoğan buna engel olabilir mi? Buna gücü yok. Olabilseydi yapardı. "Daha da sertleşir mi?" sorusuna gelince; biz O'nun en sert halini, maksimumunu Kürtler ve Türkler olarak gördük. Bunun ötesi ne yapar? Keskin sirke küpüne zarar. 



"GEZİ'DE YANLIŞ ANLAŞILDIK"


Gezi direnişi sırasında yaptığınız "Orada darbeciler var, mesafeli duracağız" açıklaması çok tepki çekti. Sizin söylediğiniz gibi bile olsa; bir halk hareketinde toplumun her unsurunun bulunması doğal değil mi? Sırf onlar var diye mesafe koymak doğru mu? 

Bu konuda bizim eksikliklerimiz sebebiyle yanlış anlaşıldık, doğru ifade edilemedi. Bu tartışma Gezi ruhuna zarar veriyor ama birkaç şey söyleyeyim: Birincisi; Gezi direnişinin içindeyiz, kalbindeyiz, ilk günden beri oradayız. İkincisi; Türkiye'de Gezi'ye bazı ulusalcı çevreler katıldı diye, 'Ergenekoncu/kontrgerillacı çevrelerle bir sorunumuz yoktur, kaynaşıp gideriz' yaklaşımını da asla kabul etmiyorum ve hala o noktadayım. Ergenekoncular dediğim ve asıl ismi kontrgerilla olan bu kesim 1950'den beri tüm halklara kan kusturdu; Uğur Mumcu'yu, Ape Musa'yı öldüren de, 3 bin köyümüzü yakan da, 17 bin faili meçhul cinayeti işleyen de, darbeleri örgütleyen de, Güneydoğu'da Kürtlere dışkı yediren, Deniz Gezmiş'i asan, kadınlara tecavüz eden de bu zihniyettir. Ve bu zihniyet Gezi'ye bir şekilde geldi diye biz geçmişimizi unutacak değiliz. Biz Gezi'ye değil, onlara mesafe koyduk. Bunlar da alana çıkıyor ama bunlarla bizim, Gezi'nin amacı aynı değil ve herkesin bunlarla arasına mesafe koyması lazım.



"KONTRGERİLLAYA MESAFE KOYDUK"


Peki ne öneriyorsunuz yani, onlar sokağa çıktığı zaman onlara 'gelme' mi denmeli? 

Hayır ama gelsinler ve alanda şunu söylesinler: "Biz kontrgerillanın yanında değiliz, biz darbecilerin, faili meçhul cinayetlerin sorumlularının, Veli Küçük'ün yanında değiliz. Levent Ersöz Şırnak'ı yaktığı için onun yanında değiliz." Bunları diyemiyorlarsa ben onlarla nasıl Gezi'de ya da başka yerde iç içe olayım. Bunları desinler, gelsinler hep beraber eylem yapalım. Bunlar ittihat ve terakkiden buyana Kürt sorununu bela eden, 100 yıldır halka eziyet eden zihniyetin temsilcileridir. Biz, "Gezi'de birlikteyiz aman bu ruhu bozmayalım" diye bu zihniyede kaynaşacak değiliz. Türkiye devrimci hareketleri, feministler, Aleviler, işçi hareketleri de onlarla bir arada olamaz, olmamalı. Gladio'nun Gezi vesilesiyle kendini meşrulaştırmaya çalışmasına izin vermemeliyiz. Gezi, ak süt kadar temizdir, kirletilmesine müsaade etmemeliyiz. 


Tüm hesaplarınız kapanmaz tabi ama ulusalcılar ve Kürtlerin orada bir zulme yanyana direnirken birbirini anlamaya başlamasının kıymeti yok mu? Karakol protestosu sırasında katledilen Medeni Yıldırım için İstanbul'da düzenlenen yürüyüşe eli Türk bayraklıların katılması yalan döneme kadar umulabilecek bir şey miydi? 

Ben oradaki bazı ulusala örgütleri, dernekleri kastetmiyorum belki onlar durumun vahametinin farkında değildir ama bizim NATO Gladiosu üe aynı yerde olmamız mümkün değildir. Yoksa biz insanların Türk bayrağı taşımasından, Atatürk resmi taşımasından rahatsız değiliz. Ulusal bayrakları görüyor, ulusal önderleri görüyor ve anlıyor, saygı duyuyoruz. Gördünüz; Türk bayrağı taşıyanlarla elinde BDP bayrağı bulununlar birlikte direndiler. Biz sadece kontrgerillayla yan yana durmayız, duramayız. Ben bu hassasiyetten dolayı o sözleri söyledim, ama demecimi çarpıttılar. Gezi'de en hoşuma giden şey "Demek biz Kürt meselesini bunlardan ve yanlış öğrenmişiz" diyerek medyayı sorgulayan, Kürt meselesini de anlamaya çalışan bir bakışın baş göstermesiydi. Ama bunu söyleyenler, 'penguenler'in benim söylemimi çarpıtmış olabileceğini düşünemedi.


Sizce Gezi, sürece de olumlu etki etti mi? 

Kesinlikle. Türkiye'nin doğusu ne istediğini, nasıl istediğini ortaya koymuş ve bunu kitlesel gücüyle ispatlamıştı. Batısı aslında bu isteğe sahipti ama bunu görünür hale getirmemişti. Bu büyük bir eksiklikti. Hükümetler, Kürtlerin taleplerine demokratik yaklaşmıyordu ve bunu Türkiye'nin batısına dayandırıyordu. Şimdi Gezi sayesinde Türkiye'nin batısına dayanarak Kürtleri ezme dönemi kapandı. Bu nedenle gezi direnişi Kürtlerin mücadelesine de doğrudan destek vermiştir ve hükümeti batıdan zorlayarak "Ya adım at, demokratikleş ya da bak ben zaten Kürtlerle taleplerimi birleştirmiş durumdayım" mesajı verdi ve bu bizi güçlendirdi.


"GEZİ VE DEVRİMCİ YAPILAR ROJAVA'YI DESTEKLEMELİ"

Bugün buraya geliş nedeniniz Rojava’ydı. Bir yandan sizinle müzakere eden hükümetin, Rojava'da cihatçı güçleri destekler pozisyon aldığı biliniyor. Ne olacak? 

Türk devlet refleksinin kolay kolay değişmeyeceği ortada. Müzakerelerde olduğu gibi bölge politikalarında da bunlar klasik Kürt korkusuyla hareket ediyorlar. Rojova'da engelleyemezleri, durduramayacaklarını gördükleri bir oluşum var ve şimdi sınırlamaya çalışıyorlar. Radikal dinci grupları oraya sürmelerinin sebebi budur. "Bari teslim alalım, yönetimini. alalım" diyorlar. "Yoksa artık bir Kürdistan bölgesi var bari yönetim bizden olsun" anlayışı var. Ama bunu da aşacağız. Suriye'de iç savaş başladığından bu yana hatırlarsanız devlet, PYD'yi terörist örgüt yerine koydu. Şimdi görüşüyor. Bu da bir mücadelenin sonucudur. Şimdi insani yardım koridorlarını kapatarak, çeteleri oraya sürerek oluşumu boğmaya çalışıyorlar ama bu da aşılacak. Rojava'ya dair şunu da söyleyeyim: Türkiye'de özellikle Gezi'den sonra oluşan hareketin, forumların Rojava devrimine güç vermesi ve oradan güç alması gerekir. Orada yaşanan; yarın bir gün hepimizin gurur duyacağı bir halk devrimidir. Ne Şam'a ne Bağdat'a ne de ABD'ye dayanılarak yapılan bir devrimdir, halka, halkın öz gücüne dayanan bağımsız bir devrimdir. Rojava tüm bu devletlerle diplomasi yürütüyor ama orada kendi öz gücüyle bir devrim yapıyor. Türkiye sol hareketinin bir romantikliği vardır, Latin Amerika'da gerçekleşince ancak bizim için devrim sayılıyor. Oysa hemen yanı başımızda 21. yüzyılda bir halk devriminin nasıl olacağını gösteren bir oluşum var. İstanbul’da bunun hiç heyecanını görmüyorum. Kıymet vermek, bilmek lazım. Çünkü Rojava devrimi tamamlandığında, Türkiye'deki devrimci harekete çok büyük destek olacak. 



YEREL SEÇİM İÇİN İTTİFAKLARA HAZIRIZ


Yerel seçimlerde Batı İllerinde HDP ile oy isteyeceğiniz doğru mu? 

Batı'da HDP ile seçime girmek daha kapsayıcı olabilir, Doğu'da BDP zaten hazır. Tabi bu kararı tek başımıza vermeyeceğiz. Bu bizim önerimiz, HDP bileşenleri tartışacak. 


HDP o kadar kapsayıcı olabilecek mı? 

Biraz daha kendisini geliştirmesi, dar bir sol partiler ittifakı olmaktan çıkması lazım. Bireylerin daha etkili olduğu, kadın, çevre, Alevi hareketleri, LGBTT, antikapitalist Islamalar, Geziciler, bunların temsilcilerinin yönetimde ağırlık kazandığı ve yeni bir parti programı yapan HDP başarılı olabilir. Zaten HDP birkaç ay içinde olağanüstü bir kongreyle kendini yenileyecek. Eğer bu olursa Gezi'den sonra ortaya çıkan siyasal boşluğu HDP doldurabilir. Hiçbir partinin ağırlığını vermediği bir hareket olmalı. O zaman başarır. Bunun İtalya ve Yunanistan'da örnekleri var. 


İttifak tekliflerine açık mısınız? 

Olabilir ama tüm Türkiye için "şu partiyle ittifak yaptık" demeyeceğiz hiçbir zaman. Yine de her yerelin özgün durumuna göre bunlara açık olacağız. Sanırım HDP de öyle olacak. Seçime girdiğimiz her yerde yerel ittifaktan dikkate alacağız. Halka daha İyi hizmet sunabileceğimiz tüm ittifaklara açık olacağız. AKP'nin neoliberal yatırımlara hizmet eden, insanlarını harap eden belediyecilik anlayışının karşısındakilerle ittifakı konuşmaya hazır olacağız.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder