“Gezi İsyanı” Türkiye’nin toplumsal mücadeleler tarihi içinde -geçmişten gelen bir dizi süreklilik de barındırsa- esasen öncekilerden ayrılan, bütünüyle yeni bir toplumsal hareket sürecini, bir kopuşu ifade ediyor
19.yüzyılın
toplumsal devrimi şiirini geçmişten değil ancak gelecekten alabilir. Kendisini
geçmişin tüm boş inançlarından sıyırmaksızın kendisiyle işe başlayamaz. Önceki
devrimler kendi içeriklerini örtmek için geçmişin anılarına sarınıyorlardı. 19.
yüzyılın devrimi kendi içeriğine varmak için ölülerin ölülerini gömmesine yol
vermelidir. Orada lafı içeriği aşıyordu buradaysa içerik lafı aşıyor.(Karl
Marks Louis Bonaparte’ın 18.Brumaire’i)
“Gezi İsyanı” yerellik ve kısmilikle belirlenmiş
olmayan, tüm kentsel muhalefet dinamiklerini harekete geçiren ve kent
merkezlerini kuşatan, Türkiye tarihinde bir başka örneği görülmemiş
çoğulluğunun tek bir bileşenine indirgemeyi imkânsızlaştırdığı bir toplumsal
başkaldırıydı. Ortak paydası onur ve özgürlük olan bir başkaldırı…
“Gezi İsyanı” Türkiye’nin
toplumsal mücadeleler tarihi içinde -geçmişten gelen bir dizi süreklilik de
barındırsa- esasen öncekilerden ayrılan, bütünüyle yeni bir toplumsal hareket
sürecini, bir kopuşu ifade ediyor. Gündemine yerleşen meseleler; toplumsal,
kültürel, politik, ulusal, cinsel ve inançsal çoğulculuğu; çoğu zaman
sınırlarda dolaşmaya zorlansa da, barışçı mücadele yöntemlerindeki ısrarı;
metropollere ve taşraya büyük ve küçük kentlere eş zamanlı yayılışı;
milyonlarca insanı burgacına alarak geçtiği her yerde yarattığı muazzam
politik-psikolojik dönüşümleriyle “Gezi İsyanı”geleceğin
toplumsal mücadelelerin geçeceği yolların keşfedildiği bir öncü başkaldırıydı.
Bir 21. yüzyıl isyanı
“Gezi”, ne 1968 Türkiye’sinin anıları ne de günümüz Tahrir’i
veya “Occupy” hareketlerinin izdüşümleriyle açıklanabilir.
İster istemez bugünün isyan ve özgürlük
kavgalarından ve geçmişin devrimci mirasından esinlense de “Gezi”de kendisini açığa
vuran, çoğunluğunu işçi, işsiz ve öğrencilerin oluşturduğu, geçmişle gelecek,
batıyla doğu, gelenekle modernlik arasında sıkıştırılmış muazzam bir genç
nüfusun, muhafazakârlık, kapitalizm ve din ve inanç dayatmasına karşı kendi
varlık ve kimliğini ileri sürdüğü, söz konusu “modeller”in hiçbirine tam olarak uydurulamayacak, ayırt ediciliği
kendine özgülüğünde olan bir 21. yüzyıl isyanıydı.
Söz ve içerik
AKP iktidarı isyanı acımasız bir bastırma
harekâtıyla ezmiş olsa da, bunun bedelini toplumsal ve politik hegemonyasının
çöküşüyle ödedi.
Başbakan’ın İstanbul’u yeniden fetih hevesi de bir başka
bahara kaldı. Hükümetin hareketi suçlulaştırmak için ortaya attığı komplo
teorilerine karşın, isyanın bir planı ve siyasal hedefi yoktu. Uluslararası hak
örgütleri ile ABD’den, Avrupa ve Rusya’ya pek çok hükümetin Gezi günlerinde
iktidarın kıyıcılığına yönelttikleri eleştiri, isyanın “dış güçlerin oyunu” olmasıyla ilgili değildi elbette.
Bu, Erdoğan rejiminin zincirlerinden boşanmış şiddetinin Türkiye’yi bir anda
nerede patlayacağı bilinmeyen bir serseri mayına, dünya ve bölge için bir kaygı
kaynağına dönüştürmüş olmasıyla ilgiliydi. Doğrusu, isyanı harekete geçiren
kendi dışında bir tek “dış güç” vardı:
Erdoğan’ın şahsında tecessüm eden iktidar!
İsyan boyunca en çok işitilen ve en yüksek sesle
dillendirilen “AKP istifa”, “Hükümet istifa”sloganları
daha çok öğrenilmiş bir siyasal ufuksuzluğu ve AKP iktidarına duyulan yalın
öfkeyi yansıtıyordu. Ama hükümet Taksim’de son büyük darbeyi indirdiğinde
Gezi’nin “içeriği” “laf”ını çoktan aşmıştı. İçinde büyük bir
toplumsal, politik, kültürel, demografik çeşitlilik barındırmakla birlikte
isyana özgün karakterini veren onu öncekilerden ayıran, kadınların, gençlerin,
yeni işçi sınıfının ve öğrencilerin kendiliğinden hareketiydi. Edindiği “komün ruhu”yla, canlandırdığı dayanışmacılıkla, kent
toprağının ve kentsel mirasın piyasalaştırılmasına kategorik karşı duruşuyla
isyan, özgün bir anti-kapitalist sosyal muhalefet tarzı ve doğrudan demokrasi
örneği yarattı. Gelecekteki politik ve toplumsal mücadeleler için de bir pratik
standart ve referans kaynağı oluşturdu.
Kürtler ve isyan
İsyan boyunca Kuzey Kürdistan kentlerinde de
İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin gibi güçlü bir tabanın ve milletvekillerinin
bulunduğu Türkiye metropollerinde de özgürlük hareketinin merkezi ve örgütlü
bir toplumsal davranış sergilememiş olmasını “ulusalcılar”ın
varlığıyla ilişkilendirmek doyurucu bir açıklama sağlamıyor. Nesnel bir izah,
BDP tabanının dikkatinin tümüyle çözüm sürecine kilitlenmiş ve BDP önderliğinin
çözüm sürecinin kırılganlığını göz önünde tutma zorunluluğunda oluşunda
aranabilir. Gene de Batı’da isyan halindeki kitleler ve devrimci güçlerle
diyalog halinde kalmak ve Sırrı Süreyya’nın sunduğu örneği izleyerek,
ortaklıkların altını çizen bir tutum takınmak mümkündü. Bunun yerine biteviye
çekinceleri vurgulamak çoklu görevler -barış ve özgürlük- arasında bağ
kurmaktaki yaklaşım eksikliğiyle ilişkilendirilebilir.
Öte yandan Öcalan ve Kürt özgürlük mücadelesi “silahlı mücadele dönemini kapatma” çağrısıyla“Gezi İsyanı”nın içinde patlak
verdiği siyasal koşulların oluşmasında paradoksal bir rol oynadılar. 21 Mart’ta
açılan “demokratik siyaset” kapısı olmasa, bütün yaz boyunca
kent meydanlarının demokrasi ve özgürlük isyancıları yerine cenaze törenleriyle
“kana kan intikam” peşinde koşan kışkırtılmış topluluklarca istila edilmiş
olacağını öngörmek deha gerektirmiyor.
Kürt halkı ve devrimcilerinin son 30 yılda
Türkiye’nin içinden geçtiği büyük değişime katkıları da, “Gezi İsyanı”nda açılan zihinle
idrak edilebildi. Sırf “Bize bunları yapanlar Kürtlere
kim bilir neler yapmıştır” sorusunu nihayet sorabilmeyi mümkün
kılışı dahi, Kürt halkının siluetinin bütün isyan boyunca Gezi’nin ufkunda
durduğunu işaretiydi. Medeni Yıldırım’ın öldürülmesine karşı “#direnlice”pankartıyla sokağa çıkan isyancılar, bu katkıyı
selamladılar.
Geziden sonra
Hükümetin isyanın faturasını devrimci
örgütlerin yerel ve merkezi yöneticilerine, demokratik kitle örgütlerine ve
meslek örgütlerine çıkarmakta olduğu bir sır değil. Erdoğan’ın yeniden ve güçlü
bir halk hareketi ile kuşatılmadıkça iktidarı terk etmemek -ve barışçı
yollardan terk etmemek- konusundaki kararlılık gösterisinin isyan öncesinde
cemaatten ve muhafazakâr-sağcı kanaat önderlerinden itibar gören “Erdoğansız AKP” fikrini zayıflattığı da anlaşılıyor.
“Gezi İsyanı”na karşı tutum AKP hükümeti “fideliği”nde büyüyen yeni sermaye grupları ile TÜSİAD’da temsil
edilen finans kapital grupları -Koç, Ezcacıbaşı, Sabancı, Doğan ve Doğuş-
arasındaki çatışmayı da yeniden kuruyor. Açık ki Türkiye 2014 yerel seçimlerine
çok yönlü ve kıran kırana sınıf mücadelelerine açılan kapıdan geçerek giriyor.
İsyandan edindiği kolektif akıl ve sezgiyle “Gezi”, bozguna
uğramaksızın ve dağılmaksızın geri çekilmeyi, AKP iktidarının sınır tanımayan
şiddetinden korunmanın yollarını bulmayı başardı. Başta İstanbul, pek çok
kentteki park forumlarında şimdi kendisini düşünmekte olan hareketin bugün
çözmesi gereken en önemli mesele, ortak bir hedef ve istikamet belirlemek.
Bunun, harekete dışarıdan buyruklar dayatarak gerçekleşemeyeceği açık. Ancak,
parktan bir “yeni düzen” içeriğiyle çıkan hareketin “hükümet istifa” ve “Kahrolsun AKP” sloganlarının
sınırında durmaya razı olarak kendi gelişmesini sekteye uğratmaktan başka bir
şey yapmış olamayacağı da açık. Başkaldırının büyük çoğunluk için gerçek bir
çekim merkezi haline gelebilmesi “demokrasi” ve “barış”dinamiklerini birbirlerine eşlik edecekleri bir ritm
içinde yürümeye davet edebilmesine bağlı.
Ortaklık ve organizasyon
Mücadelenin var olan egemenlik rejiminin
yerini neyin alması gerektiğine dair -henüz bir programa değilse de- bir ortak
tahayyülâta ulaşabilmesi, bu egemenlikle boy ölçüşmenin olmazsa olmazı. İsyana
aşağıdan, alanlardan, parklardan, varoşlardan yükselen bir halk egemenliği
perspektifinin yol göstermesi, demokratik ve sosyal bir cumhuriyet ve
demokratik özerklik hedefinin mücadele içinde ete kemiğe bürünmesi, hareketin
kendisine her yerde aynı egemenliği dayatan iktidar karşısında kapsayıcı bir
ortak ve genel amaca kavuşmasını sağlayacaktır.
Sonbahardan başlayarak içine girilecek peş
peşe seçimler atmosferi -yerel seçimler (2014), Cumhurbaşkanlığı seçimleri
(2014), milletvekili genel seçimleri (2015)- mevcut hâkimiyet rejiminin
aşağıdan sorgulanacağı yaygın bir siyaset alanı yaratıyor. “Gezi” burada yeni türde bir siyaset icrasına yerel
yönetim adaylarını -muhtarlıklardan belediye başkanlıklarına ve belediye
meclisi üyeliklerine kadar- mümkün olan her yerde “forumları” devresinden
geçirerek başlayabilir. Adayların talepler ve önlemler listeleri de hareketin
repertuarı içinden derlendikçe, özerk yerel yönetimlerin değeri daha çok
görünürlük kazanacaktır. “Gezi” mümkün olan
her yerde kendisini kadın, gençlik, emekçi, Kürt ve Alevi temsiliyetinin, emek
doğa ve kent hakkının savunulmasının hizmetine sokarak, Kürdistan’ın özerklik
hakkını teslim edip Kürtlerle ortaklaşarak, eski düzeni parlamento içinden ve
dışından kuşatarak yeni ve ortak ülkenin doğuşunun habercisi olabilir.
Bunun, böyle bir ortaklığı kucaklayacak yeni
bir organizasyonu gerektirdiğini söyleyecekler haklılar elbette. Evet henüz
böyle bir organizasyon yok. Ama iki ay öncesine kadar “Gezi İsyanı” da yoktu! Zamanı gelmiş bir fikirden
daha büyük bir güç yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder