31 Ağustos 2013 Cumartesi
Suriye gerçeği ve Rojava Devrimi
Hüseyin Ali*
Suriye’ye birkaç gün içinde ABD, İngiltere ve Fransa’nın içinde olduğu bir saldırının gerçekleşeceği söyleniyor. Baas iktidarının kimyasal silah kullandığı anlaşılmışsa bu saldırının olacağı kesindir. Yapılan tartışmalar ve açıklamalardan da anlaşıldığı kadarıyla Baas iktidarı kimyasal silah kullanmış.
Baas rejimi kimyasal silah kullandıysa bu cesareti kimden almıştır? Kendisini sözde hangi meşruiyete dayandırmıştır ya da Suriye’de gerçek anlamda demokratik muhalefet ortaya çıkmamışsa bunun nedeni nedir? Bunlar irdelenmeden de Suriye’de var olan gerçekler anlaşılmaz.
Baas rejiminin otoriter ve antidemokratik olduğu tartışmasız bir gerçekliktir. Soğuk savaşın iki kutuplu dengeleri içinde oluşmuş bir siyasal sistemdi. O ortamda iki kutup da kendi etkisinde olan ülkelerin karakteri ne olursa olsun destekliyordu. İktidarlar da bu desteği alarak halklar üzerinde her türlü baskıyı sürdürebiliyordu. Suriye’deki iktidar da böyle bir gelenekten gelmektedir.
Tunus’ta Arap halk hareketi başlayıp yayılınca ABD ve Batı müdahale edip bu süreci kendi aleyhlerine olmayacak bir biçimde yönlendirme ve yönetme çabası içine girdiler. Zaten Suriye, Kore ve İran gibi aşılması gereken şer güçler içinde tanımlanıyordu. Bu nedenle ABD ve bazı Avrupa ülkeleri Suriye’de de muhalefeti teşvik ettiler. Kısa sürede Suriye de siyasi istikrarsızlık içine girdi. Baas rejimi muhalefetin üzerine sert gidince silahlı çatışmaların yoğunlaştığı bir iç savaş durumu çıktı. Ancak bu iç savaşın dış destekleri savaşta daha belirgin rol oynamaya başladılar. Bunların başında da Türkiye ve İran geldi. Suriye’deki muhalefetin lojistik desteği ve cephe gerisi tamamen Türkiye oldu. İran ise Irak ve Hizbullah üzerindeki etkisini rejimi destekleme yönünde kullandı.
ABD, Avrupa ve Türkiye ilk önce ÖSO’yu desteklese de, savaş ortamında El Kaide unsurları Suriye devletine karşı gösterdikleri savaş performansından dolayı öne geçti. Türkiye en fazla bu güçlere destek vermeye dayanmaya başladı. El Kaideciler Türkiye adına savaşan güçler haline geldiler. Türkiye hem ÖSO içinde bunların güçlendiğini hem de Kürtlere karşı kullanabileceği güç olduğunu görerek bunlara özel ilgi gösterdi. Şu anda El Nusra cephesi denen silahlı güçler esas olarak Türkiye desteğiyle güçlendiler ve Türkiye desteğiyle varlığını sürdürüyorlar.
Halk, Baas rejiminden kurtulmak isterken, El Nusra gibi kendisine muhalif olanların kafasını kesen, insanlık dışı her yöntemi mubah gören bir siyasi güçle karşılaştı. Bu durum Suriye’de birçok gücü ürküttü. Ürkenler arasında Lübnan Hıristiyanları ve Şiileri (ki bunlar Lübnan’ın çoğunluğunu teşkil ediyorlar), İsrail, dolayısıyla Batı da vardı.
Suriye halkının önemli bir bölümünün ve etkili dış güçlerin muhalefetten rahatsızlığını görünce Baas rejiminin cesareti ve direnci arttı. Bu ortamda saldırılarını arttırarak pozisyonunu güçlendirmeye çalıştı. Bunu yaparken Batının politikalarını doğru okuyamadı. Batı, iki tarafı çatıştırarak hem Baas rejiminin hem de muhalefetin yıpranmasını ve kendi istediği siyasi çizgiye gelmesini öngörüyordu. Batı’nın yaklaşımını yanlış okuyup Suriye halkının da büyük çoğunluğunun muhalefetten de rahatsız olduğunu görünce, kimyasal silah kullanıp muhalefeti daha fazla geriletmek istemiştir. Ancak Batı’nın Baas rejiminin de güçlenmesini istemediğini fazla hesap etmemiştir. Evdeki hesap çarşıya uymamış, ABD’nin bu kimyasal silah üzerinden ya teslim alma ya da parçalama politikasıyla karşılaşmıştır.
Baas rejimi insanlık dışı savaş yöntemleri uygulayan muhalefet üzerinden kendine meşruiyet arayıp böyle bir saldırıya cesaret etmiştir. Batı’nın mevcut muhalefetin iktidara gelmesinden kaygı duymasından cesaret alıp 2013 yılında saldırılarını artırıp pozisyonunu güçlendirmeye çalışan Baas rejimi, bu defa yanılmış ve yanlış hesap yapmıştır.
Suriye halkının iki despot güç arasında sıkışmasının sorumlusu ABD ve Türkiye’dir. Kaygıları ve amaçları Suriye’nin demokratikleşmesi değil de kendi çıkarları olunca, Suriye halkının acılar çekmesi kaçınılmaz olmuştur. Eğer demokrasi diye bir kaygıları olsaydı demokratik topluma dayanan ve Suriye’nin demokratikleşmesinin temeli olan Rojava Kürdistan halkının demokratik devrimini ve yarattığı demokratik toplumu desteklerlerdi. Bu örnek model üzerinde yeni bir demokratik Suriye şekillenirdi. Suriye halkı da buna hazırdı. Çünkü Suriye halkının %70’i ne Baas rejimini ne de mevcut muhalefeti desteklemektedir. Halkın çoğunluğu bu iki güçten de rahatsızdır. Zaten bu nedenle iki güç de Suriye’ye hakim olacak bir güce ulaşamıyorlar.
Rojava Devrimi Suriye’yi demokratikleştirmek için bir fırsattı. Kürtler Halep, Şam gibi stratejik şehirlerde de önemli güçtüler. Eğer Rojava Devrimi desteklense ve gerçek bir demokratik seçenek ortaya konulsaydı halk kesinlikle kısa sürede üçüncü bir taraf olarak ortaya çıkar, hem Baas’ı hem de antidemokratik muhalefeti saf dışı ederdi. Her iki tarafta yer alan birçok çevre ve halk da bu üçüncü tarafa geçerdi. Ama ABD ve Avrupa gerçek bir demokrasiden korktuğu için bu üçüncü tarafa destek olmadı. Üçüncü tarafa destek olmak, böyle bir taraf yaratmak her şeyden önce Rojava Devrimi’ni desteklemekten geçerdi.
Türkiye zaten baştan Rojava Devrimi’ne düşmanlık yaparak demokratik Suriye’ye düşman olduğunu gösterdi. Kendine Müslüman kendine demokrat yüzünü Suriye ve Rojava gerçeğinde de ortaya koydu. AKP hükümetinin öngördüğü Suriye Türkiye’den daha geri bir Suriye’dir. Kürtlere ise kendisinin yaptığı özel savaş yumuşamaları dışında bir şey verilmemeliydi. Bu nedenle Türkiye’nin tek derdi Kürtlere hak tanımayacak güçlü bir merkezi hükümetin ortaya çıkmasıdır. ÖSO’yu ya da El Nusra’yı kesinlikle bunun için desteklemektedir.
Türkiye şimdi bile biz koalisyon içinde oluruz derken; ben de rol alayım, bu rolle Kürtlerin hak elde etmesini engelleyeyim hesabı içindedir. 2003 müdahalesine katılmadıkları için Güney Kürdistan federasyonu oluşmuş; bu defa aktif olacaklar ve Rojava Kürdistan’ın özerkliğini ortadan kaldıracaklar! AKP’nin bu kadar müdahale heveslisi olmasının nedeni bu yaklaşımdır. Hatta kendi hesapladığı gibi olmadığını düşünürse yapılacak herhangi bir müdahaleye karşı olduğunu da söyleyebilir.
Türkiye’nin her türlü müdahalesine Türkiye demokrasi güçleri ve Kürtler karşı çıkmalıdır. ABD ve müttefiklerinin müdahalesinin de halkların çıkarıyla ilgili olmadığı açıktır. Böyle olsaydı Rojava Devrimi’ne yönelik saldırılara seslerini çıkarırlardı. Görüldüğü gibi onlar da Türkiye gibi Rojava Devrimi’ne saldırıyı seyretmektedirler.
Suriye’nin demokratikleşmesini isteyenler ilk önce Rojava devrimine karşı yaklaşımlarını değiştirmelidirler. Rojava devrimci güçleri Suriye’nin demokratikleşmesinden yana bütün güçlerle ilişkilenmeye, Rojava Devrimi’ni demokratik Suriye’nin demokratik temeli yapmaya hazırdır.
Suriye halkına doğru yaklaşım ve samimiyet Rojava Devrimi’ne yaklaşımdan geçmektedir. Rojava Devrimi’ne nasıl yaklaşılması gerektiğini başta Kürt kadınları olmak üzere tüm Kürt halkı haykırmaktadır.
Kürt kadınları “Rojava Devrimi kadın devrimidir” diyerek sahiplenme çağrısı yapmıştır. Kadın devriminin olduğu yerde ise gerçek ve tam demokrasi vardır.
Bu demokrasi devrimine demokrasi düşmanları saldırmakta; lafta demokrasiden söz edenler de seyretmektedir.
* Özgür Gündem
http://www.ozgur-gundem.com/index.php?haberID=82180&haberBaslik=Suriye%20ger%C3%A7e%C4%9Fi%20ve%20Rojava%20Devrimi&categoryName=K%C3%B6%C5%9Fe%20Yaz%C4%B1lar%C4%B1&categoryID=17&authorName=H%C3%BCseyin%20AL%C4%B0&authorID=19&action=haber_detay&module=nuce
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder