9 Kasım 2013 Cumartesi

Bir üretim ve yaşam biçimi olarak kooperatifler



Abdullah Aysu*



PKK Lideri Abdullah Öcalan tarafından başlatılan barış görüşmeleri ile birlikte Türkiye’nin büyük sermayesi gözlerini Kürdistan coğrafyasına çevirdi. Hükümet her gün yeni bir ‘kalkınma’ projesini açıklarken Kürt Özgürlük Hareketi kapitalist üretim ilişkilerine alternatif toplumsal ekonomi üzerine geliştirdiği ‘Demokratik Özerklik’ projesi ile özgür bir yaşam sunuyor. Projenin dayanağı ise ‘kooperatifler’ olacaktır.



- I -


PKK Lideri Abdullah Öcalan tarafından başlatılan barış görüşmeleri ile birlikte Türkiye’nin büyük sermayesi gözlerini Kürdistan coğrafyasına çevirdi. Hükümet her gün yeni bir ‘kalkınma’ projesini açıklarken Kürt Özgürlük Hareketi kapitalist üretim ilişkilerine alternatif toplumsal ekonomi üzerine geliştirdiği ‘Demokratik Özerklik’ projesi ile özgür bir yaşam sunuyor. Projenin dayanağı ise ‘kooperatifler’ olacaktır.




Şirket hegemonyasına karşı özgürlük


PKK Lideri Abdullah Öcalan tarafından başlatılan barış görüşmeleriyle birlikte gözünü Kürdistan coğrafyasına çeviren büyük sermaye grupları üst üste proje ve planlarını açıklıyor. Hükümet ise her gün yeni bir “kalkınma” programının “müjdesi”ni veriyor. Bütün dünyanın iliğini sömüren finans kapitalizmi nefes almak için işlenmemiş topraklara göz dikerken, Kürt Özgürlük Hareketi’nin kapitalist moderniteye karşı ortaya koyduğu “Demokratik Özerklik” projesiyle halklara toplumsal ekonomini mümkün olduğunu ve insanlığın çaresiz olmadığını gösteriyor. Kürt hareketinin toplumsal ekonomi adına ortaya koyduğu “Demokratik Özerklik” projesinin en önemli ayağını ise “Kooparetifler” oluşturuyor. Yazarımız ve Çiftçi-Sen Genel Başkanı Abdullah Aysu çok değerli bir çalışma ile bu sürece katkı sundu: 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bütün ülkelerin ekonomik ve sosyal kalkınmasında önemli roller üstlenen kooperatifler hâlâ, mutlak piyasacı kapitalizme karşı geliştirilebilecek bir alternatif olarak üzerlerine düşünülmeyi hak ediyorlar. Ortakların özel mülklerini koruyarak, onları ortak bir amaç için bir araya getirip birleştiren, bu şekilde bireylerin ekonomik bağımsızlığını güçlendirerek özgürlüklerini artıran bir unsur olarak kooperatifler hakkında merak ettiğiniz herşeyi bulabileceğiniz bu dosyada kooperatif, şirket ve bankalar arasındaki farkları ve alternatif bir ekonomi modelini hissedeceksiniz.

Dünyada çiftçilik yapanların çoğunluğu kendi aile bireyleriyle, emekleriyle çalışır. Dışardan işçi çalıştırmaz ya da çok kısa ve az sayıda işçi çalıştırarak üretimi gerçekleştirirler. Böyle üretim yapanlar da küçük aile çiftçiliği veya bilge köy tarımcıları diye adlandırılırlar.

Köyler, dünyanın diğer ülkelerinde de Türkiye’dekilere benzer. Küçük aile çiftçiliği yapanların sayısı çok fazladır. Türkiye’deki çiftçiliğin yüzde 90’ınına yakınını küçük aile çiftçileri oluşturur. Hollanda, Almanya, Danimarka, Yunanistan, İspanya, İtalya ve ABD’nin köylerindeki çiftçilerin (ülkelere göre değişiklik gösterse de) yaklaşık, yüzde 80-90’ı Türkiye’deki gibi küçük aile çiftçiliği yapar*.

Tarım kooperatiflerinin önemi de tam bu noktada ortaya çıkar. Tarım kooperatifleri küçük ölçekte üretim yapan köylüler için, küçük ölçekte üretim yapan köylüler de tarım kooperatifleri için hayati öneme sahiptir. Çünkü hiçbir zaman ne tarım satış kooperatifleri, ne tarım kredi kooperatifleri, ne köy kalkınma kooperatifleri ve ne de diğer tüm tarım kooperatifleri büyük işletmeler, yani büyük toprak sahipleri veya şirketler için kurulurlar.



Bir savunma mekanizması


Kooperatifleri, küçük köylü üretimi yapan çiftçilerin temel savunma mekanizması olarak tanımlamak da mümkün. Küçük köylü üretimi yapan çiftçiler kendilerini ve üretimlerini, büyük toprak sahiplerinin yanı sıra, tüccar ve sanayiciye karşı çatısı altında güçlerini birleştirdikleri kooperatifler aracılığıyla koruyabilirler. Küçük ve orta ölçekte üretim yapan köylüler durumlarını, duruşlarını kooperatiflerde sağlamlaştırırlar. Hatta sağladıkları olanaklarla kooperatifler, yeni küçük çiftçilerin doğmasına/ortaya çıkmasına bile neden olabilir, böylece dayanışmanın alanını genişletirler.



Avrupa içini boşalttı


Avrupa’da çiftçiliğin ortadan kalkması ve çiftçilerin yerini tarım şirketlerinin alması için IMF ile Dünya Bankası, Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası (AB-OTP) ile hükümetlere yaptırımlarda bulundular. Hükümetler kooperatiflerin tarım şirketlerine karşı, üretimden pazarlamaya kadar çiftçilerin çıkarına oluşturulan zincirin halkalarını kırmaya çalıştılar. Tarımsal kooperatiflerde yasal değişikliğe giderek şirket karşıtı kurulmuş olan kooperatifleri, şirket gibi çalışmaları/çalıştırılmaları için zorladılar. Kooperatifleri serbest piyasa kooperatifleri haline getirerek birer piyasa aktörüne dönüştürdüler. Bunun adına da “tarım reformu”, “tarımda yeniden yapılanma” diyerek bir güzel süslediler.

Oysa, kooperatiflerin asıl amacı vurguncu kapitalist sektöre karşı bireyleri birleştirerek ekonomik yönden kendilerini korumalarına imkân ve ortam sağlamaktır.

Kooperatif, ortağı olan çiftçilerin sahip oldukları mülklerini ellerinden almaz. Ortakların özel mülklerini koruyarak, onları ortak bir amaç için bir araya getirir, birleştirir. Bu şekilde bireylerin ekonomik bağımsızlığını güçlendirir, özgürlüklerini artırır.

19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bütün ülkelerin ekonomik ve sosyal kalkınmasında önemli roller üstlenen kooperatifler, hâlâ mutlak piyasacı kapitalizme karşı geliştirilebilecek bir alternatif olarak üzerlerine düşünülmeyi hak ediyorlar. Üstelik kooperatifler, hem gelişmiş hem de gelişmemiş ülkelerde öyle ya da böyle, bir toplumsal hareket niteliği taşımayı da sürdürüyorlar. Dolayısıyla kooperatifler küresel dünyada demokrasi, barış ve ekolojinin korunmasına büyük katkılar sağlayabilecek araç ve platformlar olarak ihtimamla geliştirilmeyi bekliyorlar. Ülkelerinin siyasal ve ekonomik bağımsızlığını önemseyen siyasi hareketler, kooperatifçiliği mutlaka programlarına alıyorlar ve almalılar.


Kooperatif nedir?


Bir kredi kooperatifi banka gibi kredi verir, bir tüketici kooperatifi müşterilerine mal satar. O halde kooperatiflerin bu kuruluşlardan farkı nedir? Bir kredi kooperatifi ile banka arasında nasıl bir fark vardır? Tüketici kooperatifini bakkaldan, marketten ayıran nedir?

Kooperatifi, bir araya gelerek birbirine yardım etme, yardımlaşma platformu diye tanımlayabiliriz. Fakat, her bir araya geliş de kooperatif değildir. Örneğin, 50-100 kişinin ya da daha fazla veya az kişinin bir araya gelerek kurdukları bir market de kooperatif niteliği taşımaz.

Kooperatif, şirket ve bankalardan farklıdır. Peki bu farklılığın kaynağı nedir?

Şirket ile kooperatifin amaçları nelerdir?

Şirketin amacı; hissedarlarının (ortaklarının) koydukları sermayeye en fazla kârı sağlamaktır.

Kooperatiflerin amacı ise; ortaklarını aracı tüccara ve sanayiciye karşı korumak, aracıların cebine gidecek olan kârı, ortaklarının cebinde tutmak, bu yolla ortaklarını tüccar ve sanayiciye karşı korumak, sömürtmeden kazancını arttırmaktır.

Şirketi kim, kooperatifi kimler yönetir?

Şirketlerde; en çok sermaye koyanın sözü geçer. Kararları o alır. Şirketi de en çok sermayeyi koyan yönetir. Hisse olarak sermayesi arttıkça alacağı kâr payı da artar.

Kooperatifler ise; sermayelerin, payların birliği değildir. Kooperatiflerde üye kooperatiften yaptığı alışveriş oranında pay alır. Bir ortak kooperatiften fazla pay almak istiyorsa kooperatifle daha fazla alışveriş yapmak durumundadır.

Kooperatifte kararları ortaklar alır ve ortaklar yönetir. Üyeler, kooperatiflerin faaliyetlerinde eşit derecede sorumludur. Kooperatifte herkesin eşit oyu vardır. Yani, her üyenin bir oyu vardır.

Şirketlerde ise oy adedini, sahip olunan pay ve sermaye oranı belirler. Şirketlerde ortaklar eşit değildir. Başka bir deyişle şirketlerde oy adedi, satın aldığı ve alacağı pay, koyduğu/koyacağı sermaye oranına göre azalır veya artar.

Kooperatifte üye (birey) her şeydir; belirleyendir, yönetendir; her üye, üyesi olduğu kooperatifi yönetme hakkına sahiptir. Şirkette ise, önemli olan sermaye, yani konulan pay ve para miktarıdır,  yöneten de en çok parayı koyandır.

Özetleyecek olursak, kooperatifleri şirketlerden ayıran temel hususlardan biri kooperatifin eşitlikçiliğidir. Kooperatifte herkes eşit oya sahipken, bir şirkette söz hakkı sermaye büyüklüğü ile belirlenir.



Kaç çeşit kooperatif vardır?


Kooperatifler; satış ve hem satış hem üretim kooperatifleri olarak iki çeşittir. Bu iki çeşit kooperatifin dışında tüketim kooperatifleri de var. Ama tüketim kooperatifleri sadece bir ünvandan ibarettir. Bu kooperatifler tüketimi değil, alışverişi organize ederler.

Ama her üretim seyri alış ile başlar, satış ile biter. Üretilen ürün, pazara çıkarılıp satılmasa bile üretim için ham madde veya üretim aracı satın almayı gerekli kılar.

Çünkü günümüz toplumlarında da, her kuruluş şu veya bu şekilde pazarla ilişkilidir.

Bu nedenle kooperatiflerin çalışma alanları yukarıda söylendiği gibi yalnız satış (ticaret) ile hem üretim hem satış (üretim ve ticaret) alanlarında olmak üzere iki farklı yöntemle kurulur.



Ticaret alanında...


Ticaret alanında, kredi kooperatifleri, tüketim kooperatifleri, yapı kooperatifleri, alım kooperatifleri kurulabilir.

Kredi kooperatifleri; ortaklarının kredi ihtiyaçlarını sağlar. Ortaklar kooperatifin işlemlerinden sınırlı veya sınırsız sorumlu olurlar.

Tüketim kooperatifleri; ortaklarına tüketim eşyası satın alır. Aracıların (tüccar ve sanayicinin) rollerini ortadan kaldırmak, dolayısıyla üretimin üzerindeki yüklerini azaltmak için ortaklar ile tüketim piyasası arasındaki ilişkiyi düzenler.

Yapı kooperatifleri; büyük kentlerde konut sorununu çözmek üzere kurulur.

Alım kooperatifleri; ortaklarına üretim araçlarını satın almak için kurulan kooperatiflerdir. Ortaklarını, üretim araçları satan tüccarlarla değil, doğrudan doğruya fabrikalarla ilişkiye geçirir.

Bu dört kooperatif ortaklarına eşya sağlama amacıyla kurulan kooperatiflerdir.

İki başka kuruluş/kooperatif daha vardır ki onlar da; ortaklara ait ürünlerin satışını organize ederler. Üretilmiş ürünleri satma işi, alım işinden daha güç olduğundan bu kuruluş kooperatifler diğer kooperatiflere oranla daha fazla güçlük çeker, zor koşullarda çalışırlar. Bunlar satış kooperatifleri ve imalat kooperatifleridir.

Satış kooperatifleri; aracıları ortadan kaldırarak üyelerin ürettiği ürünleri değerinde satma amacıyla kurulan kooperatiflerdir. Bu kooperatifler üreticiyi birey olarak değil, kooperatif örgütlenmesi içinde pazarla karşılaştırır.

İmalat kooperatifleri; ortakların mamul olmayan ürünlerini (ham madde) işleyip piyasaya süren kooperatiflerdir.

Ticaret kooperatifleri dışında bir de hem satış hem üretim kooperatiflerinin olduğunu yukarıda söylemiştik, şimdi de ona bakalım.



Satış ve üretim...


Hem satış hem de üretim alanında çalışan kooperatifler; üretim esnasında kullanılan alet ve makinelerin ortak kullanımı, emeklerini belli bir işte kullanan emekçilerin işgüçlerini birlikte satmaları, birlikte üretenlerin ürettiklerini birlikte pazarlamak amacıyla kurdukları kooperatiflerdir.

Bunlarda da;

Ortaklar bireysel olarak bağımsız çalışır. Ama üretim için gerekli olan bazı alet ve makineleri ortak kullanır, onlardan ortak yararlanırlar.

Emeklerini belli bir işte birlikte kullanan emekçilerin işgüçlerini birlikte satmaları amacıyla kurulan kooperatiflerdir. Üretim aletleri genellikle kendi ortak mallarıdır. Üretim yapan emekçiler gurubu üretim yaptıkları aletlerin ortak sahipleridirler. Birlikte çalışırlar. Ürettikleri ürün/mal ortak mallarıdır. Hem üretim hem alım hem satım sahasında iş görürler.

Kırsal alanda kooperatifler; çalışma alanları itibarıyla ticari kooperatifler, üretim ve satış kooperatifleri olarak kurulabilir ya da amaçlarına göre; tek amaçlı ve çok amaçlı kooperatifler diye ikiye ayrılırlar.

Başka bir deyişle kooperatiflerin tek amaçlı kurulanları olduğu gibi çok amaçlı olarak kurulanları da vardır. Tek amaçlı kooperatiflere Tarım Satış kooperatifleri ile Tarım Kredi Kooperatifleri; çok amaçlı kooperatiflere ise Köy Kalkınma Kooperatiflerini örnek olarak gösterebiliriz.



Tarım Satış Kooperatifleri


Pazarlama ve ihraç etme gücünden yoksun olan küçük ve orta ölçekli çiftçilerin binbir çile ile ürettikleri ürünlere, tüccarların yapabildikleri ölçüde yok pahasına el koydukları biliniyor. Çünkü çiftçi, ürettiği ürünü satarken karşısına çıkan tüccar veya komisyonculara karşı bütünüyle savunmasız kalıyor. Zira tüccar ya da komisyoncular, kendi kârlarını artırabilmek için çiftçiyi olabildiğince düşük bir fiyata mecbur etmek üzere tüm güçlerini kullanıyorlar.

Dolayısıyla tüccarın arada olduğu pazarlama ilişkisinde tüketicilerin ve dış alımcıların ödediği fiyatın çok az bir kısmı üreticilerin/çiftçilerin eline geçiyor. Tüccar veya komisyoncular genellikle çiftçinin ürününü alıp tüketecek olanlara en az 4-5 katı fiyatla satıyorlar.

İşletilen bu çarkta üretici emeğinin, alın terinin karşılığını alamaz. Tüketici de, ürünü pahalıya tüketmek zorunda kalır.

İç pazarlar için de, dış pazarlar için de, çark böyle döner/işler, işletilir. İhracatçı tüccar, dış piyasa fiyatından haberi olmayan üreticilerin ürünlerini düşük fiyata satın alır. Yüksek fiyattan dışarıya satar. Aradaki farkı ise kendi kâr hanesine yazar.

İşte bu süreçte, yani çiftçilerin ürünlerini içeriye veya dışarıya satarken üretici ile tüketici arasındaki aracıları-komisyoncu, kasaba tüccarı, ihracatçı veya ithalatçı tüccar- ortadan kaldırmada veya aracılık kazancını an aza indirmede Tarım Satış Kooperatifleri önemli rol oynar. Çünkü Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri, çiftçilerin ürünlerini en iyi biçimde değerlendirmek, ürünlerin iç ve dış pazarlarda değer fiyata satışını gerçekleştirmek için çalışır, bu amaç için kurulur ve yönetilirler.

* Ayhan Çıkın; “Çiftçinin Hakları Ancak Kooperatiflerle Korunabilir”, Cumhuriyet, 21 Ağustos 1991





- II -



Mevcut halleriyle kooperatifler çoğu zama, üreticiyi daha ucuza kimyasal alıp üretimini tarım şirketlerine eklemleyen bir sürece mahkum ediyorlar. Oysa kooperatifler yanlış sistemin karşısında direnç noktası olabilecek, başka bir dünyayı, yaşamı, kültürü gerçekleştirmede alternatif oluşturabilecek bir potansiyele sahiptir


Başka bir kültür, başka bir dünya

Kooperatif örgütlenmesi, bir üretici dayanışması olarak yeni bir çiftçiliğin, daha doğrusu aslında eski aile çiftçiliğinin yeniden inşasının temel örgütlenmeleri olabilir ve olmalıdır. Kooperatif türleri ve örgütlenmesi üzerine bilgi vermeye devam edersek eğer, TSKB ile sürdürebiliriz.



Tarım Satış Kooperatifleri


Küçük çiftçiler pazarlama konusunda yeterli bilgi ve beceriye sahip olmayabilirler. Ürünlerini sattıkları tüccarlar, çiftçilere göre daha örgütlüdür. İç ve dış piyasaları çiftçilerden daha iyi tanır. Bu nedenle çiftçiler, iç ve dış şirketler (tüccarlar) karşısındaki dezavantajlarını ortadan kaldırmak için Tarım Satış Kooperatiflerini kurmalı ve ürünlerini bir elden satmalıdırlar.

Bu anlattıklarımızdan iç ve dış ticaretin tamamen kooperatifleşmesi gerektiği anlaşılmasın. Çünkü Tarım Satış Kooperatifleri de özel teşebbüssün bir başka yönünü oluşturur. Ama iyi yönetilmesi ve kurgulanması halinde üretilen ürünlerin değerinde satılması, yani alınterinin karşılığının alınabilmesi için önemli bir araç olarak da işlev görürler.

Pazar için üretim yapan küçük ve orta ölçekli çiftçilerin tek başlarına çalışmasının zorluğu bilinen bir gerçekliktir. Ayrıca günümüz dünyasında, büyük iç ve dış pazarlara satış için, satışın büyük hacimde olması gerekir. Tarım Satış Kooperatifleri de küçük ve orta ölçeklere sahip çiftçilerin ürettiği ürünleri birleştirerek (hacmi genişleterek) satabilmek için önemli bir örgüt görevi görür. Tarım Satış Kooperatifleri, sattıkları ürünlerin kalitesini garanti ederek, iç ve dış pazarlara, dolayısıyla tüketicilere güven verirler. Başka bir deyişle kooperatifler sattıkları malın kalitesini tüccara oranla daha kolay ve doğrudan garanti eder. Hile yapmazlar. Hile yapmaları halinde bundan son kertede yine çiftçinin (dolayısıyla kooperatifin) zarar göreceğini bilirler.

Tarım Satış Kooperatifi, sattığı malın pazarda iyi isim yapmasına dikkat eder. İsmine gelecek olan en küçük bir lekenin onun ciddi zarar etmesine neden olacağını bilir. Bu sebepten kooperatif, tüccar gibi sattığı malın kalitesinde asla hile yap(a)maz. Tarım Satış Kooperatifleri, ayrıca iyi, kaliteli ürün üretebilmeleri için üyelerine teknik bilgi ve araç gereç desteği sağlar.



Köy Kalkınma Kooperatifleri


Tek amaçlı tarım kooperatiflerinden ayrı olarak çok amaçlı tarım kooperatifleri de var demiştik. Çok amaçlı kooperatiflere en iyi örnek “Köy Kalkınma Kooperatifleri (KKK)”dir.

Köy Kalkınma Kooperatifleri, yönetim ve faaliyetlerinde bağımsız kuruluşlardır. Bu kooperatiflerde devletin rolü, kooperatiflerin kuruluşlarını özendirmek, onlara yol göstermek, genel kooperatifçilik ve teknik konularda eğitimlerini sağlamak, kooperatif ve ülke koşullarına uygun yatırım faaliyetlerini sağlamak üzere teknik yardım, danışmanlık yapmak ve bu faaliyetler için gerekli, finansman olanaklarının hazırlanmasında yardımcı olmaktan ibarettir.

Köy kalkınma Kooperatiflerinin bağımsız olması, onların en önemli özelliğidir. Bilindiği gibi, Tarım Satış Kooperatifleri 2002 yılına kadar, Tarım Kredi Kooperatifleri ise halen devlet vesayeti altındadır. Köy Kalkınma Kooperatiflerinin bir başka önemli özelliği ise, hepsinin yatırımlarını köyde yapmış olmalarıdır. Bu kooperatifler sayesinde, köylerde çeşitli fabrikalar, mandıralar, depolar, seralar kurulur. 1987 verilerine göre, Köy Kalkınma Kooperatifleri ve Birlikleri hayata geçirdikleri proje sayısı 1673’tü. Bunun 157’si tarım, 225’i gıda ve içki, 83’ü dokuma, 21’i orman ürünleri, 3’ü maden sektöründe, 22si pişmiş kil ve çimento, 19’u diğer konularda aaliyet gösteriyorlardı.

Köy Kalkınma Kooperatifleri faaliyetlerini dış desteklerle değil kendi iç dinamikleriyle yani kırsalda kazandıkları değerleri yine kırsalda yatırıma dönüştürerek gerçekleştirirler.

Türkiye’de çok amaçlı köy kalkınma kooperatiflerinin kurulması tek amaçlı kooperatiflere göre yenidir. Tek amaçlı tarım kooperatifi olan Tarım Kredi Kooperatiflerinin kuruluş tarihi 1863, Tarım Satış Kooperatiflerinin kuruluş tarihi ise 1911 yılına kadar gider. Çok amaçlı tarım kooperatifi olan Köy Kalkınma Kooperatiflerinin kuruluş tarihi ise 1965’tir.

Köy Kalkınma Kooperatifleri, ilk kuruldukları 1965 yılında Türk Ticaret Yasası’nın Kooperatif Şirketlere ilişkin hükümlerine göre şekillendirilmişlerdi. Daha sonra ise 1969 yılında çıkarılan 1163 Sayılı Kooperatifleri Kanunu’na tabi oldular.

1965 yılında, Köy İşleri Bakanlığı tarafından kuruluşu desteklenip özendirilen Köy Kalkınma Kooperatifi sayısı 58’di. “Bakanlıklar ve ilgili kuruluşlar arası koordinasyon komitesince, yurtdışına işgücü göndermelerinde kooperatif kuran köylülere öncelik tanınması projesi” uygulamaya konulmasıyla ortaklarına işçi olarak yurtdışına gitme olanağının sağlanması sonunda yurt yüzeyine yayıldı, yaygınlaştı. Sayıları 1966’da 558’e, 1971’de 2270’e, 1974 yılında ise 6000’e ulaştı. Ortak sayısı ise 745 bini bulur. 1989 yılı sonu itibariyle kooperatif sayısı 5275, ortak sayısı 468 bin 810, birlik sayısı ise 63’tü.

1989 yılında Köy Kalkınma Kooperatifleri için frene basıldı, Köy Kalkınma Kooperatifleri’nin adı, “Tarımsal Kalkınma kooperatifleri” olarak değiştirildi. 1990’da Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri adıyla tescillenen 3520 kooperatifin ortak sayısı 522 bin 500, birlik sayısı ise 73 idi. 1993 yılında Tarımsal Kalkınma Kooperatifi sayısı 3895, ortak sayısı 541 bin 218, birlik sayısı ise 32 oldu.


Aşağıdan hareket


Kısacası, Köy Kalkınma Kooperatifleri, gerçek anlamda kurulmuş ilk çok amaçlı kooperatiflerdir. Tek amaçlı kurulmuş olan (Tarım Kredi Kooperatifleri, Tarım Satış Kooperatifleri) diğer kooperatifler de zaman zaman amaçları dışında bazı işlevler üstlenmişlerdir. Ama tek amaçlı kooperatifler o tek amaçlarını hep sürdürmüşlerdir. Köy Kalkınma Kooperatifleri ise her yerde çok amaçlı olarak kurulmuş ve kırsal alana gerçek anlamda bağımsız, demokratik kooperatifçiliği getirmişlerdir. Köy Kalkınma Kooperatifleri Türkiye’deki kooperatifçilik geleneğinde önemli bir kilometre taşıdır.

Kırsalda kazanılan değerlerin yine kırsala yatırım olarak döndürmesi Köy Kalkınma Kooperatifleri’nin bir başka önemli işlevidir. Çünkü tek amaçlı tarımsal kooperatiflerin sırtından ticaret ve sanayi kesimine para ve olanak aktarılmış, tek amaçlı Tarım Kredi Kooperatifleri de şirketlerin ürettiği üretim girdilerini çiftçilere pazarlamış ve satmışlardır.

Ayrıca, Köy Kalkınma Kooperatifleri kırsalda yukarıdan şekillendirilmemiş, tabandan gelen bir kooperatifçiliği uygulamış ve geliştirmişlerdir. Köy Kalkınma Kooperatifçiliği uygulamasına kadar, ülkemizin kırsal alandaki kooperatifçiliği hep devlet tarafından, yukarıdan yapılandırılmış, bu nedenle kooperatiflerin gelişmesinde üreticilerin payı hep az olmuştur.

Bürokratlar, kuruluş aşamasında Köy Kalkınma Kooperatifleri’ne şiddetle karşı çıkmışlardır. Çünkü sadece devletin kooperatiflere karşı olan görevlerini yürütmekle yükümlü olan bürokratlar, kooperatifleri yönetme görevinin de kendilerine ait olduğunu sanıyorlardı. Oysa kooperatiflerin gerçek sahibi bürokratlar değil, ortakları olan üreticilerdir. Ortakların kooperatiflerini yönetmede bağımsız olmaları da temel haklarıdır. Köy Kalkınma Kooperatifleri’nin başardıklarına bakıldığında üreticilerin kooperatiflerini yönetebileceklerini kanıtladıkları da rahatlıkla görülür.



Başka bir üretim

Şu ana kadar, kooperatiflerle ilgili mevcut durumu aktarmaya çalıştık. Oysa kooperatiflerin mevcut sistem içinde küçük-orta ölçekli çiftçiyi sömürü düzeneklerinden koruyacak bir sığınak olarak işlev görmesi için daha donanımlı bir şekle bürünmeleri ve hedeflerini yeniden düzenlemeleri de gerekiyor. Mevcut halleriyle kooperatifler çoğu zaman, üreticiyi daha ucuza kimyasal alıp üretimini tarım şirketlerininkine eklemlendiren bir sürece mahkum ediyorlar. Oysa kooperatifler yanlış sistemin karşısında direnç noktası olabilecek, başka bir dünyayı, yaşamı, kültürü gerçekleştirmede alternatifler oluşturabilecek bir potansiyele de sahipler. Bu nedenle de yeniden ele alınmaları gerekir.



Sömürüsüz bir sistem için


Başka bir dünya, sömürüsüz bir sistem oluşturabilmenin yanında, yaşam kalitesini artırma, kültürünü korumakla mümkün olabilir. Bunun için üretim sürecinden başlayarak yerel tohum ve yerel üretimin gerçekleştirilmesi, alınterinin karşılığının eksiksiz alınması, tüketicilerin sağlıklı gıdayla buluşturulması ancak yerel pazarın esas alınmasıyla mümkün olur.



Yerel tohum/yerel üretim


Tohumun tarım ve gıdanın başlangıcı olduğu biliniyor. Halen süren tarımsal üretim tarzında kullanılan tohum genellikle hibrit, kullanılmak istenen ise GDO’lu tohumdur. Hibrit ve GDO’lu tohumlar ise neslini devam ettirmeyen tohumlardır. Bu da bağımlı ilişkileri tesis eder, sömürüyü kalıcılaştırır.

Bu tohumlar, toprağa saçıldıktan sonra onlardan verim elde edebilmek için sentetik/kimyasal gübre kullanmak, sentetik gübreyi bitkinin alabilmesi için de bol su vermek gerekir. Bol su ve bol gübre ile buluşan toprakta yabancı ot tohumları da hızla gelişir. Bitkilere zarar verecek olan haşereler, böcekler de yumurtalarını bu yabancı otların yapraklarının altına bırakır. Ürünleri yiyerek zarar verecek böcekleri öldürmek ve yabani otları ortadan kaldırmak için de bu kez kimyasal ilaç kullanılması icap eder. Bu işlemlerden sonra elde edilen ürün kimyasallı/zehirli olur. Sağlık riski oluşturur. Ekolojik denge bozulur. Kullanılan kimyasal gübreler, ilaçlar ve fosil yakıt nedeniyle küremiz daha fazla ısınır.



Doğayı korumak


Oysa insanlık, tohumların özgürce yeniden üretimi ve tohumlara demokratik ulaşım sayesinde gelişti.

Yerel tohumlar, bağrında çıktığı bölgenin toprağıyla her zaman uyum içindedir. Yereldeki iklim koşullarına mukavimdir. Olası iklim değişikliklerine karşı daha fazla direnç gösterebilir. Çünkü bölgenin özelliklerini taşmaktadır. Bu özelliklerini ürününe aktarır, üretilen ürünlerden tekrar alınan tohumlarla üretime devam hem çiftçiyi bağımlı ilişkilere mahkum etmez hem yörenin hastalık etmenlerine karşı da daha dirençli olur. yerel tohumlardan elde edilmiş ürünlerle beslenen insanlar da daha dirençli olur. Halkımız, yerel tohum için;  “huyu, suyu bize benzer” der. Yerel tohumlar fazla ilaç kullanmayı gerektirmez. Yöredeki bazı bitkilerden doğal yoldan elde edilen ilaçlarla canlıları yok etmeden irite etme yöntemleri kullanılarak doğal avcılarıyla buluşturulabilir. Böylece ekolojik denge de korunacağı gibi, bu yolla elde edilen ürünlerde sağlık için risk oluşturacak kimyasal kalıntılar oluşmaz. En önemlisi de yerel tohum ve yerel üretimle elde edilen ürünler yöre insanın metabolizması ile de uyum olacağından sağlık riski azalır. Yerel tohum ile yapılan yerel üretim, doğanın tüm bileşenlerini, ekosistemleri, kültürleri ve yerli halkın bilgisini içerir. Çeşitlilik bizim yaşam biçimidir. Gelecek nesiller için, gezegenimizin toprak, su, flora, fauna ve mineralleri gibi doğal varlıkların korumasını, sağlıklı gıda üreten ve doğayla barışık tarım teknikleri kullanmasını gerektirir. Dolayısıyla doğal kaynakları tehdit eden genetik manipulasyon teknolojileri kullanılmamalıdır.

Özetle yerel üretimle, çevre zarar görmez, beslenme kültürü korunur, ekolojik toplumun gereği yerine getirilmiş olur.



Darbe kooperatifi de vurdu


1969 yılında 1163 sayılı Kooperatifler Yasası’nın çıkmasıyla birlikte Köy Kalkınma Kooperatifleri’ne demokratik olarak üst örgütlenme yolu da açıldı ve 1971 yılında Ankara’da kısa adı “KÖY-KOOP” olan merkez birlik kuruldu. Bölge Birlikleri ve Merkez Birliği’nin ömrü 1980 yılına kadar sürdü. KÖY-KOOP 12 Eylül 1980’de askeri ihtilal yapanlar tarafından kapatıldı. Daha sonra birliklerin bir bölümü ve Merkez Birliği yeniden faaliyete geçti.



Köy Kalkınma Kooperatifleri nedir?


Yerleşim sahasını düzenlemek, çiftçi işletmelerini verimli hale getirmek ve her türlü ürünlerin ve mamullerin pazarlanmasını düzenleyerek kazançlı yola koymak,

Ortakların, mesleki ve gerektiğinde zati tüketim ihtiyaçlarını da karşılamak,

Tabii kaynaklardan faydalanılması, köy sanayiinin kurulmasını sağlayan çalışmalara katılmaktır.

Köy Kalkınma Kooperatifleri amaçlarına ulaşmak için çalışma konularını ana sözleşmelerinde ayrıntılandırmışlardır.

Çalışma konularının özeti şöyle;


  • Tarımsal işletmelerin planlanması,
  • İhtiyaç duyulan taşınır ve taşınmaz malların, araç ve gereçlerinin üreticilere tahsisi,
  • Ürünlerin saklanması, işlenmesi ve pazarlanması,
  • Hayvancılığın geliştirilmesi,
  • Kooperatifçilik eğitiminin yapılması,
  • El sanatlarının geliştirilmesi, değerlendirilmesi,
  • Ortaklara kredi sağlanması,
  • Ortaklara her türlü sigorta hizmetlerinin sağlanmasında aracılık edilmesi,
  • Turizm faaliyetlerinde bulunma
  • Ortaklarlın taşıma gereksinimlerinin görülmesi,
  • Elektrik gereksinimlerinin sağlanması,
  • Ortakların kültürel ve sağlık koşullarını geliştirme,
  • Maden ve enerji kaynaklarının geliştirilmesidir.


1989 yılında Köy Kalkınma Kooperatifleri’nin ismi Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri olarak değiştirildi. Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri’nin anasözleşmesinde amaç, biraz farklı kelimelerle ifade edilse de Köy Kalkınma Kooperatifleri’nin amaçlarıyla aynıydı:

Ortakların her türlü bitkisel, hayvancılık, ormancılık konularındaki istihsalini geliştirmek ve ihtiyaçları ile ilgili temin, tedarik, işletme, pazarlama, değerlendirme faaliyetlerinde bulunmak,

Ortakların ekonomik ve sosyal yönden gelişmelerine yardımcı olmak, iş sahası temin etmek,

Ortakların ekonomik gücünü artırmak için tabii kaynaklardan faydalanmak, el ve ev sanatları ile tarımsal sanayinin gelişmesini sağlayıcı tedbirler almak.





- III -




Küçük aile çiftçiliği yapanlar ile orta ölçekte çiftçilerin, tarım şirketleri karşısında kendilerini koruyabilecek ve varlığını sürdürebilecek yegane örgütleri kooperatifleridir. Küçük çiftçiyi büyük işletmelerin avantajına sahip kılacak yegane yol ise yine kooperatiflerde örgütlenmekten geçmektedir. Kooperatif, küçük aile çiftçiliğinin sahip olduğu üstünlüklere büyük işletmenin sağladığı üstünlükleri ekler



Yerel, küçük ama özgür ve örgütlü


Kooperatiflerle ilgili çalışmanın bu noktasında “yerel pazar” konusu önem kazanıyor. Besinler bir yerden bir yere giderken değer kaybeder. Kalitesi düşer. Ayrıca bir yörenin ürünü uzak yerlerdeki başka bölgelere, ülkelere ve denizaşırı yörelere götürüldüğünde nakliye esnasında kullanılan akaryakıt küremizi ısıtır. Örneğin Avrupa’da ve Amerika’da Afrika’dan, Güney Amerika’dan, ya da Okyanusya’dan meyve, sebze, şarap ya da et bulmak oldukça sık rastlanan bir durumdur ve Asya pirincini Afrika’da ya da Amerika’da buluyoruz. Gıda nakli için kullanılan fosil yakıtlar atmosfere tonlarca karbondioksit salıyor. İsviçre köylü organizasyonu UNITERRE bir kilo kuşkonmazın Meksika’dan İsviçre’ye (11.800 km) uçakla getirilmesi için beş litre petrolün gerektiğini, İsviçre’de üretilen bir kilo kuşkonmazınsa tüketiciye ulaştırılması içinse 0.3 litre petrole ihtiyaç olduğunu hesaplamıştır.

Ürünlerin üretildiği bölge insanları tarafından tüketilmesi, beslenmede gıda-insan uyumunu sağlar. İnsanların bağışıklık sistemiyle birlikte yöreye ait yemek kültürü ve yaşam kalitesi korunmuş olur.

Ürünleri aracısız bir biçimde tüketiciyle buluşturan kısa yol ile üretici ve tüketici daha kazançlı çıkar, sömürülmez. Bu amaçla yerel pazarlar ve üretici kooperatiflerinden doğrudan tüketici kooperatiflerine aracısız biçimde ürünlerin ulaştırılabilmesi, üretici ile tüketicinin temasının ve güveni sağlanabilir. Tüketici ile üretici ile tüketicinin güveninin sağlanmasında temaslı ve temassız olmak üzere iki yöntem kullanılmaktadır. Temassız yöntemde tüketici yerine sertifikasyon şirketi üretici ile temastadır. Temaslı yöntemde ise katılımcı sertifikasyon ile tüketici üreticiyle bizzat, doğrudan temastadır. Aracısızdır.



Organik tarımı sakatlamak


Köylü üretimi başladığından bu yana organik üretim sistemi ile zaten üretim yapılmıştır. Köylü üretimi de, köyde yaşayan aile bireyleri tarafından yürütülmüştür. Köylü üretimi aile çiftçiliğinin üzerine oturur. Aile çiftçiliği; bir ailenin kendi gücüyle, olanaklarıyla üretim yapabildiği ölçekteki arazi üzerinde yapılan üretimdir.

Fakat, endüstriyel tarımın küçük ve orta ölçekli olmayanları aileler tarafından değil patronlar adına çalışanları üretimde yer alır, çalışır. Endüstriyel tarım bilindiği gibi kimyasala dayalı üretimdir. Endüstriyel tarımın sağlık ve ekoloji konusunda yarattığı paniğin tarım ve gıda şirketleri tarafından ranta dönüştürülmesi arzusundan, endüstriyel üretime paralel biçimde endüstriyel organik tarım/üretim sistemi ortaya çıkarılmıştır. Endüstriyel üretim tarzından elde edilecek ürünleri satın alacak ve satacak olan şirketler için güvenceye alacak organik sertifika ile belgelendirilme yoluna gidilmiştir. Sertifikasyon şirketleri aracılığıyla yürütülmektedir. Bu sistemde kontrollük görevi görenler şirketlerdir. Sertifikasyon şirketleri kontrollerini çiftçiden aldığı para karşılığı yapmaktadırlar. Çiftçiler organik üretim üretme esnasında sertifika veren şirketler tarafından yönlendirilmekte, cevap verdikleri temin edici şirketlerin organik gübre, organik ilaç ve hibrit tohumlarını çiftçiler para ödeyerek satın almakta ve kullanmaktadırlar. Bu yolla girdi üretici temin edici şirketler sömürü mekanizmasında yerini tekrardan alırken, ürünleri de pazara gıda şirketleri sunmaktadır. Değişen tek şey çiftçi ile şirketler arasında yeni bir sömürücü aktör olarak sertifika şirketlerinin girmesidir. Üstelik Türkiye’nin 81 ili ile tüm ilçelerinde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın il ve ilçe müdürlüklerinin bulunmasına, bu müdürlüklerinde 10 binin üzerinde teknik eleman bulunmasına rağmen, sertifika verme yetkisi şirketlere verilmiştir. Böylece organik sertifikasyon ve onun oluşturduğu ilişkiler organik tarım sistemini Endüstriyel Organik Tarıma dönüştürmüş, organik tarım da hakim tarım-gıda zincirinin bir halkası haline gelmiştir.



Katılımcı sertifikasyon


Katılımcı sertifikasyon aslında hem çok yeni hem de çok kadim bildik bir uygulama. Temeli, köylü tarım üretiminin ilk çıkışına dayanır. Meşruiyetini oradan alır. Bugünkü varlığı/ortaya çıkışı ise organik hareketin yarattığı çelişkinin ürünüdür. Organik tarım sertifikasının sağlayamadığı güveni doğrudan, aracısız bir biçimde sağlar. Şirketleri temin edicilik ve pazarlamada devre dışı bırakır, hiyerarşik olmayan katılımcı bir hareketinin aracı olarak işlev görür.

Katılımcı sertifikasyonla üretim yapan çiftçiler, sentetik gübre, kimyasal böcek ilaçları, hibrit ve GDO’lu tohumları üretim sürecinde kullanmaz. Bu tarz ekolojik -doğayla dost bir tarım yaklaşımını zorunlu kıldığı için çiftçiler ve tüketiciler sağlıklı ürün üretir ve tüketir, beraberinde ekoloji de korunmuş olur. Organik sertifikasyon sistemleriyle tek ortak noktası: ekolojik ürün arayan tüketicilere güvenilir ürün sağlamaktır. Fakat katılımcı sertifikasyon güvenilir bir sertifikasyon sistemi olmanın çok daha ötesine geçer. Başka bir yaşamın, ekolojinin ve dünyanın gerçekleşmesinde araç görevi görür.



Üretici ve tüketici ilişkisi


Katılımcı sertifikasyon prensipsiz değildir. Prensipleri katılımcılar tarafından ortak belirlenir. Belli başlı prensiplerini şöyle anlatabiliriz.

Bir kere en başta katılımcı sertifikasyondaki katılımcılık, halk tabanlı katılımı ifade eder. Çoğulcudur ve hiyerarşik bir yapıda değildir.

Katılımcı sertifikasyon sisteminde çiftçiler ve tüketicilerin sisteme doğrudan katılmaları sadece teşvik edilmez, talep de edilir. Başka bir deyişle katılımcı sertifikasyonda çiftçiler ve tüketiciler sisteme doğrudan dahildirler. Süreci birlikte belirler ve belirlenen sürecin gerektirdiği gibi yaşarlar. Üretimde teknik kontrol uygulama yoluna gitmezler. Çiftçiler birbirlerinin zincirleme kefilidirler. Birbirlerini izlerler. Yerel çiftçiler hem kendi yerel bilgilerini ve deneyimlerini paylaşırlar hem de bu ağ içerisinde edindikleri eğitim ile öğrendikleri bilgileri çok daha iyi uygulayabilme şansını yakalarlar. Tüketiciler de, tarla ve bahçe ziyaretleri aracılığıyla sertifikasyon ve kalite güvencesi sürecinde rol alırlar. Çıplak gözle görebilir, izleyebilirler. Böylece iktidar sönümlendirilir, iktidar mekanizmaları yatay olarak dağılır, yani iktidar paylaşılır. Bu eylemler gıda üretenlerle tüketenleri -ki onların ilişkileri bu seviyeye geldiğinde onlar artık yardımcı üreticidirler- bir araya getiren bir buluşma noktası inşa eder.



İktidar değil çoğulculuk


Bu yaklaşımla beraber, organik gıdalarda söz konusu olan merkezi standardizasyon, hiyerarşi yapısı ve onun yarattığı iktidar yerini yerellerde şekillenen çoğulcu yapılara bırakır. Her katılımcı sertifikasyon deneyimi, içinde bulunduğu yerelin kendine has koşulları, ihtiyaçları, sosyokültürel yapısı ve tarihsel donanımlarına göre şekillenir. Bilgi şölenine dönüşür. Canlı organizmalar halini alır.

Güven duygusu ilişkilerdeki dürüstlük prensibi ile iç içe geçer. Üretici ve tüketici ilişkileri şeffaftır. Karar mekanizmalarına herkes katılır. Kişiler sürecin nasıl işlediğine dair bilgi sahibi olabilir. Bu durum sistemi güvenli kılar.

Katılımcı ağ sertifikasyonları, organik gıdanın üretimi, dağıtımı ve tüketimi sürecine dahil olan herkes; çiftçi, işçi, yarı üretici (tüketici) eğitimi ıskalanmaz. Herkesin prensip ve kuralların değerlendirilmesi, oluşturulması ve onaylanmasına etkili katılımları hem organik ürünün güvencesini oluşturur hem topluluğun kapasitesini geliştiren sürekli bir öğrenme sürecine yol açar. Sürekli öğrenme süreci katılımcı sertifikasyonu diğer sertifikasyon sistemlerinden ayırır, farklı kılar.

Var olan organik sertifikasyon sistemindeki şirketlerin egemenliğine karşı çıkan bu yapı, gıda egemenliğini ve küçük aile çiftçiliğini temel alır, devamlılığını savunur. Küçük aile çiftçiliği, sağlıklı gıda üretiminin devamlığını sağlar, kültürümüzü korur.



Küçük Aile Çiftçiliği


Endüstriyel tarımın tersine ekolojik/bilge tarım tarzında üretim yapan küçük aile çiftçileri ekolojiye zarar vermez. Tarımın şirketleşmesinden yana olanlar, küçük aile çiftçiliğini büyük tarım işletmelerine göre ülke için sakıncalı diye anlatırlar. Üstelik, küçük aile çiftçiliğinin büyük tarım işletmelerine göre daha üstün olduğu bir gerçekken bunu propaganda ederler. Alan çalışmalarıyla desteklenen bilimsel araştırmalar bu durumu dünya üzerinde ortaya koymuşken yanılsama yaratmaya çalışmaktadırlar.

Küçük aile çiftçiliğinin büyük işletmelere göre üstünlükleri ve toplumsal yararlarını kısaca şöyle sıralayabiliriz:

Küçük aile çiftçileri;


  • Genellikle dışarıdan işçi tutup çalıştırmaz, dolayısıyla işçi işveren çelişkisi yaşanmaz; küçük aile çiftçiliğinde, çiftçi; hem yöneten hem de işçidir (üretendir).
  • İş verimliliği yüksektir. Bir çiftçinin kendi toprağında bir saat çalışması sonucu elde edeceği randıman, bir ortakçının veya gündelikçinin aynı süre çalışması sonucunda sağlayacağı randımandan daha fazla olur. Bir ekonomiste göre, aynı sürede gündelikçinin çalışmada sağladığı randıman bir, ortakçının iki, toprağın sahibi olan çiftçinin üç olur demektedir.
  • Kendi işlerinin sahibidirler. Uğraşıları vardır. Toplumun sosyal güvenliği için sigorta görevi görür.
  • Gereksinimlerin çoğunu kendileri sağlarlar. Sağlıklı ve yeterli beslendikleri için bünyeleri sağlamdır. Yorucu işlerin üstesinden gelirler. Yaptıkları işten kendilerinin ve çocuklarının yararlanacağını düşünerek istekle çalışır, daha fazla üretmek için çırpınırlar.
  • Toprağı her tür melanetten korur. Toprağı ve suyu gözü gibi sakınır, kirletmez, kirlettirmez. Ailesini rahat geçindirmek amacıyla topraktan daha fazla verim elde etme yollarını araştırır, bunun için de, her şeyi dener. Bu sayede kayalıklar, kumluklar toprağın sahibi köylüler tarafından verimli topraklar haline dönüştürülmüştür.
  • Küçük aile çiftçiliği yapan köylülükte tasarruf yapma kültürü vardır. Köylülerin bu tasarruf kültürü toplumun ulusal tasarrufunu besler.
  • Belki de en önemlisi küçük aile çiftçiliği yapanların üretim sürecinde doğayla uyumluluğu ve ürettiği ürün endüstriyel tarım yapan şirket tarımcılarınınkine göre daha sağlıklı, besin değeri bakımından zengin ve kaliteli, büyük işletmelere oranla dekar başına verimleri daha yüksek olur.


Örgütlü olmanın önemi


Küçük aile çiftçiliğinin yukarıda saydığımız üstünlüklerini korumak için ve küresel kapitalizmi yaşadığımız ve çiftçilere karşı son zamanlarda açmış oldukları yok etme savaşı karşısında yaşayabilmek/tutunabilmek yani küçük aile çiftçiliğinin varlığını sürdürebilmesi için kooperatiflere ihtiyaç vardır.

Evet, küçük çiftçilerin sayıları çok ama iyi örgütlü değildirler. Tüccarlar küçük aile çiftçiliği yapan köylülere göre daha iyi örgütlüdürler. Tüccarlar, örgütleri aracılığıyla hükümetler üzerinde daha fazla hegemonya kurabiliyorlar. Çıkarlarını her koşulda koruyabiliyorlar. Küçük aile çiftçiliği yapan köylülere göre daha örgütlü olan tüccarlara çiftçiler ürünlerini satarken ve tarımsal üretim girdileri ve araçlarını tüccar ve sanayiciden satın alırken fiyat ve kalite konusunda aldatılırlar.



Kooperatif: Bir yol...


Küçük aile çiftçiliği yapanlar ile orta ölçekte çiftçilik yapanların, tarım şirketleri karşısında kendilerini koruyabilecek ve varlığını sürdürebilecek yegane örgütleri kooperatifleridir. Küçük aile çiftçiliğini büyük işletmelerin avantajına sahip kılacak yegane yol yine kooperatiflerde örgütlenmekten geçmektedir. Başka bir deyişle kooperatifçilik; küçük aile çiftçiliğinin sahip olduğu üstünlüklere bir de büyük işletmenin sağladığı üstünlükleri ekleyen/ekleyebilecek bir örgütlenme tarzıdır.

Son söz: küçük aile çiftçilerinin çıkarı kooperatif örgütlenmelerinde, tüketicilerin çıkarı ise kurdukları/kuracakları örgütlü ağlarıyla küçük çiftçi örgütleriyle ortak davranmaktadır.


* Özgür Gündem, Çiftçi-Sen


http://www.ozgur-gundem.com/index.php?haberID=77317&haberBaslik=Bir%20%C3%BCretim%20ve%20ya%C5%9Fam%20bi%C3%A7imi%20olarak%20kooperatifler%20-%20I&categoryID=7&action=haber_detay&module=nuce

http://www.ozgur-gundem.com/index.php?haberID=77391&haberBaslik=Bir%20%C3%BCretim%20ve%20ya%C5%9Fam%20bi%C3%A7imi%20olarak%20kooperatifler%20-%20II&categoryID=7&action=haber_detay&module=nuce

http://www.ozgur-gundem.com/index.php?haberID=77478&haberBaslik=Bir%20%C3%BCretim%20ve%20ya%C5%9Fam%20bi%C3%A7imi%20olarak%20kooperatifler%20-%20III&categoryID=7&action=haber_detay&module=nuce


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder