12 Kasım 2013 Salı

Yeni bir Vesika!

Zana Kaya - Kenan Aydın* / Mehmet Bekaroğlu**



Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu, Öcalan’ın önerdiği Demokratik İslam Konferansı’nı gazetemize değerlendirdi. Medine Vesikası’na dikkat çeken Bekaroğlu, ‘Vesika günümüz koşullarına uyarlanabilir’ dedi.


VESİKA BUGÜNE TAŞINABİLİR


Bekaroğlu, “Vesika’da toplumun ortak konularda nasıl kararlar alacağı ile ilgili maddeler var. İnançlar ve kimlikler kendi içlerinde özerktir. Medine Vesikası’nın yeni koşullarda nasıl olabileceğini konuşmalıyız. Konferans bu açıdan önemli” dedi.


ÖCALAN’IN ÖNERİSİ ÇOK ÖNEMLİ


“Halkın gündelik yaşamını belirleyen, kültürünün, zenginliklerinin ana rengi olan Müslümanlık yok sayılarak bir yere gidilemez. Öcalan, bunları gördü ve söylüyor” diyen Bekaroğlu, “Buradan hareketle alınacak önemli yollar var” dedi.


Medine Vesikası bugüne taşınabilir


KCK Genel Başkanı Abdullah Öcalan’ın yapılmasını önerdiği Demokratik İslam Konferansı’nı Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu ile konuştuk. Medine Vesikası’nın günümüz Ortadoğusu’na ışık tutan yanları ve konferansın nasıl bir rol oynayabileceğini İslami kesimin saygın isimlerinden Bekaroğlu’na sorduk.


Sayın Öcalan, son görüşmesinde yapılmasını önerdiği Demokratik İslam Konferansı’nı Medine Vesikası’na atıfta bulunarak yapmıştı. Medine Vesikası’nı önemli kılan ve bugüne ışık tutan yanları nelerdir?

Medine Vesikası, birlikte yaşama sözleşmesidir. Peygamber’in Medine’ye göç ettiği dönemin koşulları göz önünde bulundurulduğunda bunun önemli bir belge olduğu ve günümüze ışık tutabileceğini çok rahat bir şekilde söyleyebiliriz. Vesika, hem yöntem hem de içerik olarak önemli mesajlar taşımaktadır.

İslam Peygamberi’nin hicretinden önce Medine’de ikisi büyük olmak üzere ‘müşrik’ Arap kabileler, Yahudiler ve Hıristiyanlar yaşamaktadır; bu gruplar arasında müthiş anlaşmazlıklar var ve aralarındaki savaş onlarca yıldır sürmektedir, çok sayıda da insan ölmüştür. Kabilecilik egemendir, herkes kendisini üstün görmektedir. Adaletsizlik had safhadadır, güvenlik yoktur, kimse kimseye hayat hakkı tanımamaktadır.

İşte böyle bir dönemde İslam Peygamberi Medine’ye geliyor ve insanlara güvenliği, adaleti ve özgürlüğü esas alan bir anlaşma teklif ediyor. Elbette Vesika’nın içeriği tartışılabilir ama zamanın koşullarında taraflara nefes aldırıyor; herkese kendi inancı ve kimliğini koruyarak yaşama imkanı sağlıyor.

Vesika’da toplumun ortak konularda nasıl kararlar alacağı ve bu işleri birlikte nasıl görecekleri ile ilgili maddeler var. Daha da önemli olan Vesika’nın taraflara kendi inançlarına göre yaşama hakkı tanıyor olmasıdır. Taraflar kendi içlerinde özerktirler; anlaşmazlıklarını kendi inançları doğrultusunda çözme hakkına sahiptirler.

Kimileri “İslam’ın ilk anayasası” diyor ama böyle değil. İslam’ın anayasası olmaz; anayasayı insanlar yapar, toplum yapar. Elbette, insanların inançları, kültürleri, ihtiyaçları, öncelikleri yaptıkları toplumsal sözleşmede/anayasada etkili olur. Peygamberin öncülüğünde imzalanan bu toplumsal sözleşme ortaya koyuyor ki, İslam, farklı inançlarla birlikte yaşamaya imkan veren bir dindir. Medine Vesikası; bize her şeyden önce İslam’ın tekçi bir toplum öngörmediğini gösterir. İslam’ın amacı, insanlara inanç ve kimlik dayatmak değil, toplumları ve insanı özgürleştirmektir.


Bu konferansı Ortadoğu için önemli kılan faktörler nelerdir, hangi ihtiyaçlar bu konferansı zorunlu kılıyor?

Ortadoğu coğrafyasında fitne almış başını gidiyor; bölge etnik ve dini kimlikler üzerinden bölünmüş, parçalanmış; savaşlar, iç çatışmalar, adaletsizlik nedeniyle insanlar bunalmış durumdadır. Bölge kaynakları, zenginlikleri yağmalanıyor, açlık, yoksulluk, sefalet kol geziyor. Barış ve adalet ihtiyacı had safhada.


Vesika öncesi Medine’ye ne kadar da benziyor?

Evet, bütün bu olup bitenler bizim sorunumuz, bölge halklarının, insanının sorunu ama bu yaşananlarda küresel güçlerin de payı yok değil. Kapitalizmin, sömürü düzeninin, neoliberal uygulamaların, demokrasilerin aşınması, temsili demokrasilerin krize girmesinin de ciddi payı var, bölgede yaşananlarda. Bakınız, modernleşme, demokratikleşme, liberalleşme diye beklentiler vardı; diktatörler gidecek demokrasi gelecek deniliyor ve bu yönden mücadeleler sergileniyordu. Gelemiyor demokrasi; Cezayir, Filistin, şimdilerde Mısır’da demokrasinin gelmesine izin verilmedi. Geldiği yerlerde de; yaralarımıza merhem olamıyor. İşte Türkiye; ne kadar demokrasi geliyor ortada. Sonra; demokrasi deniliyor ama insanların hayatları, özellikle ekonomi ile ilgili kararlar demokratik mekanizmaların dışına çıkarılıyor. Uzmanlara havale ediliyor; uluslararası kuruluşlar; IMF, Dünya Bankası parlamentodan daha etkili oluyor. Böyle olunca da demokrasi ile ilgili tartışmalar başlıyor. İşte, İslamcı gruplar, Müslüman Kardeşler; halk seçiyor ama zor kullanılarak iktidardan uzaklaştırılıyorlar. O zaman insanlar, değişik gruplar, “bana ne bu demokrasiden” diyor...

Böyle bir zamanda geldi bu “Demokratik İslam Konferansı” çağrısı. Bu çağrı kadar bu çağrı ile birlikte ‘Medine Vesikası’na vurgu yapılması da önemli. Hatırlanacaktır; Öcalan, 21 Mart 2013 tarihinde Diyarbakır’da okunan mektubunda da “Bugün kadim Anadolu’da Türkiye olarak yaşayan Türk halkı bilmeli ki; Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları; kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır. Gerçek anlamında, bu kardeşlik hukukunda fetih, inkar, ret, zorla asimilasyon ve imha yoktur” demektedir.

Görüldüğü gibi Öcalan; bu coğrafyanın tarihine vurgu yapıyor, Müslümanlığın belirleyiciliğini gündeme getiriyor. Bu gelinen yer doğru bir yerdir; bugün çatışmaların sebebi olarak görünen İslam aslında barışın, kardeşliğin, dayanışmanın, farklılıkları yaşatmanın, adaletin imkanıdır.

Türk, Kürt, tüm bölge aydınları bugüne kadar, İslam’ı görmezden gelmişlerdir. Bölge halkının gündelik yaşamını belirleyen, kültürünün, zenginliklerinin ana rengi olan Müslümanlık yok sayılarak bir yere gidilemez. Bence Öcalan, bunları gördü ve söylüyor. Tesis edilecek barış için Müslümanlığın büyük bir imkan olduğunu ifade ediyor. Bu yeni ve önemli bir şeydir. Buradan hareketle alınacak önemli yollar var diye düşünüyorum.


İslam Konferansı’nda ana tartışma konuları neler olmalı?

Elbette tarihteki “ortak yaşamlar; kardeşlik ve dayanışma hukuku” da konuşulmalıdır ama esas buradan bugüne neler taşınabilir sorusuna cevap aranmalıdır. Milliyetçiliği ciddi bir şekilde tartışmalıyız. Elbette ulus-devlet ve temsili demokrasileri tartışmalıyız. ‘Medine Vesikası’nda dönemin koşullarına göre belirlenen birlikte yaşamanın yeni koşullarda nasıl olabileceğini konuşmalıyız. Adalet, paylaşım, dağıtım sorunu da çok önemli.


Konferansa kimler katılmalı? Sadece akademisyen ve din uzmanları mı yoksa halkın inanç önderleri de katılabilmeli mi? Kısaca nasıl bir katılım çerçevesi çizilebilir?

Benim kanaatim odur ki; bu konferansın iki ayağı olmalı. Birinde bilgi sahipleri, akademisyenler, alimler, entelektüeller bir araya gelip bu sorunları tartışmalı... İkinci ayağı da daha çok kongre tarzında olmalı; herkesin, tüm grupların katılıp, konuşma imkanı bulacağı forumlar olmalı.


Konferans kendisini sürekli kılacak kurumsal bir yapıya dönüşmeli mi?

Evet, bence bu konferans kurumsallaştırılmalı. Özellikle birinci ayağı dediğim, alimler, akademisyenler ve entelektüellerin katılacağı konferanslar sürekli hale getirilmeli. Belli aralıklarla alt başlıklarla toplanmalı ve sorunları konuşmalı.

Bu konferans ya da konferansların başarılı olabilmesi için uzun vadeli düşünülmeli ve iyi bir hazırlık dönemi olmalıdır. Bunun için konunun ehli insanlardan oluşacak bir düzenleme komitesi ciddi çalışmalar yapmalıdır.


Konferans barışa katı sağlar


Bu konferanstan uzun ve kısa vadede ne tür bir sonuç beklenebilir?

Kısa vadede ayrışmaların önlenmesinde önemli bir katkı sağlar, barışı kolaylaştırır. Esas katkısı ise uzun vadede olur. Müslümanların önemli tartışmaları var; en önemlisi birlikte yaşamanın nasıl olacağıdır. Müslümanlar arasındaki farklı görüşler, farklı diller, kültürler, renkler nasıl bir arada yaşayacak? Müslümanlar, Müslüman olmayanlarla nasıl bir arada yaşayacaklar? Ulus-devletlerin sonuna gelindi diyoruz; ama onun farklı versiyonlarını üretip duruyoruz. Ulus-devlet sonrası nasıl bir yönetim şekli? Batılı demokrasiler de bu konuda tıkanmış durumdadır; bakın temsil sorununu aşamıyorlar, ayrımcılık, yabancı düşmanlığı sorununu çözemiyorlar. Bütün bunlara verilecek cevaplar, sadece bölge için değil belki de dünya için çıkış yolları gösterecektir.


* Özgür Gündem


http://www.ozgur-gundem.com/?haberID=88378&haberBaslik=Yeni%20bir%20Vesika!&action=haber_detay&module=nuce

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder