2 Ekim 2013 Çarşamba

Bir parti lideri ve bir halk önderi



Filiz Koçali*



21 Mart 2013 gününü hatırlayın ve İmralı’dan gelen mektubun okunmasından sonraki havayı bir düşünün. Yüz yıllık bir sorunun çözüleceğinin ve onun yarattığı otuz yıllık savaşın biteceğinin umudu yayıldı herkese. Dahası mektup, kapitalizmin ve tekçiliğin mağduru geniş halk kitlelerinin demokratik moderniteyi inşa yolunda yan yana gelebileceğinin, eşitlenmenin, kardeşleşmenin yolunun açılacağının umudunu da yarattı.

Çözüm süreci bazen ilerler, bazen tıkanırken ve gelinen noktada üç aşamalı plan neredeyse delik deşik olurken, o mektuptan 6 ay sonra Başbakan, rüzgarı günler önceden estirilen “demokratikleşme paketini” açıkladı. Açıkladı açıklamasına da, o da ne, paketin içinden, devrim gibi iddialı tanımlamalar bir yana, bugünü bile rahatlatacak bir şey çıkmadı.

Hayır, paket için “kötüdür ve Kürtlerin kazanımlarını gerileten bir pakettir” demiyorum. Buna karşılık “paket yüz yıllık bir sorunu çözecek ve demokratik çözüm sürecini ilerletecek bir paket hiç değildir” diyorum.

Nitekim, Başbakan da, paketin içeriğinden çok zaman ayırdığı, paketi tanıtan sunumunda defalarca “bu paket son değil, daha çok paket var” deyip durdu. Elbette kimse “öyle bir paket çıksın ki, ondan sonra da demokratikleşme diye bir derdimiz kalmasın” beklentisi içinde olamaz. Değildi de zaten. Ama insan ister istemez, tarihteki yerini “tarihi açıklama,” “dönüm noktası” olarak alan Newroz manifestosuyla başlayan sürecin zorladığı bir pakette bir tane de olsa “tarihi” bir madde arıyor.

Böyle bir “tarihi” madde yok. Sadece halkın zaten bedel ödeye ödeye meşrulaştırdığı fiiller bundan böyle yasa maddesi olarak yazılacak. Tabii yazılabilirse.

Başbakan’ın sunumuna, hükümet medyasına bakarsanız, büyük devrim oldu. Oysa ne yüz yıllık sorunu çözebilecek, ne de otuz yıllık savaşı bitirebilecek bir yola girilebilmesini sağlayacak tek bir, evet sayıyla da yazalım tek 1 madde yok. Anadile anadil diyemeyen, buna karşılık Türkiye’nin en yoksul yirmi ilinin halkına “paran varsa çocuğun farklı dil ve lehçede eğitim alabilir” diyen bir pakete “devrim” demek, devrime haksızlık olur. Hem de büyük haksızlık.

Paketten devrim filan beklemedik zaten. Devrim yapmak devrimcilerin işidir. Sürecin önünü açacak hamle beklemek ise demokrasi ve barış isteyen ve bunun için mücadele eden herkesin hakkı. Artık paketi tartışmanın bir manası yok. Şimdi pakette olanı değil, olmayanı tartışmaya açmalıyız.

Koruculuk sistemi, kalekollar, hesler, yerel yönetimler özerklik şartındaki çekinceler, anadilde eğitim, TMK ve TCK’daki düzenlemeler, gerillanın demokratik siyasete katılımı... Cemevleri, Ruhban okulu... Nefret suçları kapsamına cinsel yönelimin alınması...

Belli ki, bu konuların bazıları paketi hazırlayanlarca hiç ele alınmadı, bazıları da Başbakan tarafından son anda çizildi.

Yeni Şafak gazetesinin Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, paket açıklandığı gün köşe yazısında, paketteki adımlar arasında jandarmanın içişlerine bağlanacağından, KCK/TMK’dan kaynaklı mükerrer cezanın ortadan kalkacağından söz etmişti. Pakette bu adımlar da yer almadı.

Eğer haber yayınlanmadan önce pakette değişikliğe gidilmiş olsaydı, Yeni Şafak’a aktarılan kulis bilgiler güncellenirdi. Ama öyle anlaşılıyor ki, asıl değişiklik paketin açıklanacağı sabah, yani yazı yayınlandıktan sonra bizzat Başbakan tarafından yapılmış.

Tek adam, tek karar verici, kendi yayınını bile boşa düşürecek bir yaklaşım...

Tipik bir parti lideri... İşte fark da burada. Parti lideri olmak başka, halk önderi olmak başka. Parti lideri devrim yapamaz. Halk önderi ise olmazı bile oldurur. Halkı bahane etmez, halkla birlikte dönüşür, dönüştürür. Namus cinayetleri coğrafyasından kadın özgürlüğü fışkırır. Mezhepler çekişmesi içinden halkların kardeşliği doğar, eşitsizlik eşitliğe, savaş barışa dönüşür. Halk önderliği cesaret ister, parti lideri olmak için ise durumu idare etmek yeterlidir.

Onun içindir ki, paket, bütün pazarlama faaliyetlerine rağmen Newroz ateşini körükleyen manifestonun yarattığı heyecanın binde birini bile yaratamamıştır.

Halk önderi “Bana değil, kendinize güvenin” der, parti lideri ise her şeyi kendinde başlatır kendinde bitirir.


Kendimize güvenmenin, direne direne kazanacağımızın bilinciyle yolumuz açık olsun.


* Özgür Gündem


http://www.ozgur-gundem.com/index.php?haberID=85080&haberBaslik=Bir%20parti%20lideri%20ve%20bir%20halk%20%C3%B6nderi&action=haber_detay&module=nuce&authorName=Filiz%20KO%C3%87AL%C4%B0&authorID=5

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder