8 Ekim 2013 Salı

'Kimyasal tezkere' ve 'manyetik Kaide'



Fehim Taştekin*



Hükümetin 'Suriye amentüsü' değişmiyor, müflis politikaya rağmen Meclis'ten geçen tezkere de 'kesin inançlara' dayalı. Kimyasal silahlarla oluşan yeni duruma göre güncellenmiş ama yeni tehdit (Kaide) görmezden gelinmiş




Hükümetin ‘Suriye amentüsü’ değişmiyor, müflis politikaya rağmen Meclis’ten geçen tezkere de ‘kesin inançlara’ dayalı. Kimyasal silahlarla oluşan yeni duruma göre güncellenmiş ama yeni tehdit (Kaide) görmezden gelinmiş. Ayrıca bir askeri operasyon yetkisi ancak bu kadar tartışmalı bilgiler üzerine kurulabilir. “Rejimin 21 Ağustos’ta Şam’da kimyasal silahlarla yaptığı saldırıda 1400’ü akın Suriye vatandaşı hayatını kaybetmiştir” deniliyor. BM raporunda fail zikredilmediği halde “Bu husus raporda teyit edilmiştir” ifadesi yer alıyor. Sarin yapımı için kimyasal peşinde koşan Nusra, Ahrar-uş Şam ve Liva el İslam ile bağlantılı kişilerle ilgili Adana savcılığının 132 sayfalık iddianamesi tartışmanın istikametini değiştirmişken daha dikkatli bir dil gerekmez mi? Sonuçta bu bir gazete haberi değil devlet belgesi. Tezkerede 1400’ü aşkın diye geçen kurban bilançosu da çelişkili: Fransa’ya göre 281, Britanya’ya göre 350, Sınır Tanımayan Doktorlar’a göre 355, İnsan Hakları Özlemevi’ne göre 502, Devrim Genel Konseyi’ne göre 635, Suriye Ulusal Koalisyonu’na (SUK) göre 1300, ABD’ye göre 1429, ÖSO’ya göre 1729. Barack Obama’nın Kongre’ye yutturamadığı bilgilerle gel tezkere! 


Dostlar’ın ÖSO’su erirken! 


Tartışmak istediğim tezkere değil küçümsenen Kaide tehdidi. Türkiye’nin Pakistan’ın konumuna düştüğü ve Kaide’nin güçlendiğine dair yazılarımız nedeniyle işitmediğimiz hakaret kalmadı. Birilerine göre bunlar abartıydı, ‘Esed ağzıydı’, korku salmaydı! Hükümet şimdi düne kadar göz yummakla kalmayıp sınırlarda ‘geçiş üstünlüğü’ tanıdığı şiddet düşkünlerini telin ediyor. Çünkü Batılı müttefikler çark ederken Türkiye, ‘Kaide’ye destek veren ülke’ olarak afişe ediliyor. Hâlbuki düne kadar hepsi ‘özgürlük savaşçısı’ idi. Sınırda Kaideci, cihatçı, ılımlı diye ayırım yapmak lüzumsuzdu! Kimse gemilerle Libya ve Yemen’den Mersin limanına taşınıp ‘resmi’ kapılardan Suriye’ye sokulan yüzlerce savaşçının hesabını sormadı. Sözde Kaide’ye bağlı Nusra ile Irak-Şam İslam Devleti’ni (IŞİD) ayrı tutup ılımlıları güçlendirme yoluna gidildi. Şimdi bakın saflar nasıl karıştı: Malum Kaide’ye karşı ılımlıları organize edip silahlandırmak için Aralık 2012’de Antalya’da Selim İdris komutanlığında ÖSO Askeri Yüksek Konseyi oluşturuldu. İdris üzerinden istenildiği ölçüde silah akışının olmaması ve nihayetinde kimyasal silahların imhasıyla ilgili ABD ve Rusya arasında varılan anlaşmayla Suriye’ye müdahale seçeneğinin rafa kalkması hayalkırıklığı yarattı. Müdahaleye ilişkin umutların tükenmesi sahada yeni koalisyonlara yol açtı. 24 Eylül’de 13 örgüt, SUK’u tanımadığını duyurup tüm grupları ‘şeriata dayalı net bir İslami çatı altında birleşmeye’ davet etti. Burada Türkiye’yi yakından ilgilendiren husus şu: Batı-Körfez destekli ÖSO Askeri Yüksek Konsey’de yer alan Türklerle içlidışlı Tevhid Tugayı, ılımlı İslamcı Şuğur el Şam ve İslam Tugayları, Kaide’ye biat eden Nusra ile ortaklılık kurmuş oldu. Yani Türkiye’nin müttefikleri de Kaide’ye karşı rezervlerinden vazgeçti. Ağırlıklı olarak kuzeyde yapılanan 13 grubun silahlı milis gücü, sayıları 100 bini aşan savaşçıların neredeyse yarısına tekabül ediyor. 


Katar ‘dışarı’, Suud ‘içeri’ 


Güney cephesinde ise 29 Eylül’de çoğu ÖSO etiketini kullanan 50’yi aşkın grup, selefi Liva el İslam’ın öncülüğünde ‘İslam Ordusu’nu oluşturdu. Suudi İstihbarat Şefi Bender bin Sultan’ın finanse ettiği ve Suudi Arabistan’da mukim Şeyh Muhammed Alluş’un oğlu Zahran’ın emrindeki Liva el İslam aynı zamanda kimyasal silah tartışmasının odağında. CIA’in gözetiminde Ürdün sınırından beslenen güney cephesi, Kaide’nin gücünü kırmada bir umuttu. Güneydeki ittifak Selefi örgütlerin ÖSO’nun fişini çektiği, Katar’ın frene basmasıyla Suudi güdümlü kanadın güçlendiği; kuzeyde ise Kaideci-ılımlı ayırımının önemsizleştiği ve kendi kaynaklarını yaratabilen Kaide’nin öne çıktığı anlamına geliyor. Güneyde ÖSO kadar zayıflayan örgütlerden biri önemli oranda Kuveyt’in beslediği, Katar’ın da desteklediği, ÖSO’yu tanımayıp Kaide ile ortak hareket eden ve 13 örgütlü son ittifaka giren Ahrar-uş Şam; diğeri kuzeyde Katar’ın arka çıktığı, ÖSO’ya bağlı ve IŞİD’ın düşmanı Ahfad-ı Rasul. Ahrar’ın kuzeyde zayıfladığını söylemek için erken. Ilımlı, selefi ve Kaideciler arası girift ilişkilere rağmen CIA’in ılımlılara destek planı sürüyor. İş bittiğinde Katar ve Suud elini yıkayıp çekilir ama Türkiye’nin gideceği bir yer yok. Sınırlar kapandığı an silahlar Türkiye’ye yönelebilir. Sözün özü “Hele devrim olsun bunların icabını bakılır” diyenlerin kucağında artık bir Kaide sorunu var. Hem de yerli unsurlarla birlikte. İşte bunun adı Pakistan sendromu. Tezkere buna çare mi? Hiç sanmıyorum.


* Radikal


http://www.radikal.com.tr/yazarlar/fehim_tastekin/kimyasal_tezkere_ve_manyetik_kaide-1153921

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder