3 Ekim 2013 Perşembe

‘Yetmez ama oyalarız’ paketi




BDP Eş Genel Başkanı Kışanak’a göre AKP Türkiye’yi “oyalıyor”; ülke hazır olmasına rağmen demokrasi adımlarını atmıyor. BDP’nin sertleşeceğinin sinyallerini veren Kışanak, “Yaptık yine yaparız” diyerek Kürt siyasetinin örgütlenme gücüne vurgu yapıyor.


AKP’nin “demokratikleşme paketi”ne tepkiler sürüyor. Alevilerden azınlıklara ve demokrasi güçlerine kadar hiç bir toplumsal kesimi tatmin etmeyen pakete en büyük eleştiri Kürt siyasetinden geldi. BDP Eşgenel Başkanı Gültan Kışanak, hükümetin üzerine düşeni yapmadığını, seçime yönelik hamlelerde bulunduğunu söyledi.



Demokrasi Paketimiz de açıkladı. Nasıl buldunuz. Çözüm sürecine katkı sunar mı?

Bu, “yetmez ama oyalar” paketi. Barış ve demokratik çözüm süreciyle ilgisi yok. Demokratik çözüm sürecinin kamuoyuna açıklandığı biçimini hatırlayın. Üç aşamalı çözüm programı yapıldı. Birinci aşamada müzakerenin mekanizmaları oluşacaktı. Bu konuda parlamento sorumluluk alarak yasa çıkartacak, Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulacaktı. Bir konsensüs içinde Akil İnsanlar Heyeti oluşturulacak ve İzleme Komitesi ile de üçüncü bir göz olarak çalışmalar izlenecekti. Kürt hareketinin bu süreçteki kararlılığının göstergesi olarak silahlı güçlerini sınır dışına çekecekti. Böyle tasarlanmıştı.



Akilleri hükümet BİLE kaale almadı


AKP’de birinci aşama tamamlanmadı diyor. Sizin vurgunuz da hükümetin yapması gerekenleri yapmadığı şeklinde. Süreç birinci aşamada mı tıkandı?

Tıkanıklık bugünün konusu değil. Barış konusunda yasal bir düzenleme yapılmadı, Akil İnsanlar Heyeti AKP hükümetinin güdümünde çalışan bir komisyon haline getirilmek için uğraşıldı. Sonuçta ortaya çıkarttıkları önermeyi bile hükümet kaale almadı. Meclis’te oluşturulan komisyon çalışmadı. Tüm bu ciddi eksiklikler ve aksamalara rağmen Kürt hareketi eleştirdi, düzeltilmesi için gayret gösterdi. Türkiye toplumuna duyulan sorumluluk, hem çözüm sürecini stratejik tutum olduğunu ortaya koymak için eksikliklere rağmen geri çekilme süreci başlatıldı.

Bu eksik yaklaşım belki ikinci aşamada giderilir diye düşündük. Çünkü geri çekilmeyle birlikte Kürt hareketinin sürecin işletilmesi konusunda kararlı olduğu kamuoyu tarafından kabul edildi. Öncesinde 21 Mart’da sayın Öcalan’ın deklarasyonu güçlü kamuoyu oluşturdu. Bu güçlü destekle hükümetin biraz kendine çeki düzen vereceği ve en azından ikinci aşamada üzerine düşen görevleri yapma konusunda sorumluluk alacağını umduk. Gerçekten de Kürt hareketi bir bütün olarak sayın Öcalan, Kandil, Siyasal Kürt Hareketi, BDP  barış ve çözüm konusuna stratejik yaklaşıyor.


İmralı görüşmeleri sırasında Öcalan’dan tıkanmayı açacak bir öneri geldi sanırım?

Bu süre içinde sayın Öcalan bir kez değil birkaç kez ön açıcı yeni öneriler sürdü. Örneğin toptancı bir yaklaşım yerine belli sorun alanlarını komisyonlarla değerlendirilmesini ve peydey pey ilerlemesini önerdi. Sekiz ana başlıkta komisyonlar önerdi. Buna da olumlu yanıt verilmedi. Sorunların aşılması için güçlü bir izleme komisyonun oluşturulmasını önerdi. Ama AKP hükümeti karakol yapımına, korucu alımına devam etti, her türlü gösteriyi yasaklayıcı saldırgan tutumunu devam ettirdi.



Hükümet paketi konuşturmadı


Hiç diyalog, resmi ya da gayri resmi görüşme olmadı mı?

Ortada bir diyalog var. Ama çözüm politikaları üzerinde tartışmalardan çok, bizim süreci ilerletme konusunda taleplerimiz sonucu görüşmeler oldu.  Fakat bu görüşmelerde paketi konuşamadık. İçeriğine etki yapmak konusunda ne yazık ki hükümet sürecin önünü kapattı. Buna rağmen pakette yer alması gerektiğini düşündüğümüz konularda öneriler sunduk. Açıklanan paket gösteriyor ki hiçbiri dikkate alınmadı.



AKP İLE MUTABAKATA VARILMIŞTI

Demokrasi Paketinde de beklenen adım atılmadıysa bu tıkanıklığın kronikleşmesi anlamına mı geliyor?

Üç aşamalı çözüm stratejisi büyük ölçüde aksadı. Hükümetin ağzından da deklare edilerek süreç müzakere, reformlar ve normalleşme aşaması diye formüle edilişti. Bu çözüm yaklaşımı aslında İmralı’ya yapılan ziyaretlerde ortaya çıkmıştı. Sayın Öcalan bunu kaleme aldı. Hükümete, Kandil’e, bize geldi. Kamuoyuna duyuruldu. Aslında kısmen üzerinde mutabakata varılan bir metin ve çözüm politikasıydı. Defalarca hükümetin bakanları da mutabakatı kamuoyuna deklare ettiler. Adına “merdiven teorisi” dediler. Hükümetin biz içinde yokuz Öcalan’ın önermesi diyebileceği bir durum yoktu. Hükümet de bu üç aşamalı çözümü sahiplendi. Ama bunun gereklerini yapmadı. Gelinen aşamada gerilimin giderek artması söz konusu. Hükümet nasıl bir yol izleyecek göreceğiz. Yoksa “Ateşkes mecburen sürecek ben bildiğimi yapayım” yaklaşımı içerisinde mi kalacak göreceğiz. Sayın Öcalan görüşmeye giden heyetimiz aracılığıyla hem sözlü, hem yazılı olarak kendi önerilerini sundu. Hükümet bu öneriler karşısında ne bize ne de kamuoyuna açıklama yapmadı. Aslında hükümete “mektubu aldınız okudunuz mu ne yapacaksınız” diye sormak lazım.



Öcalan uyarmıştı


Anladığımız kadarıyla size göre hükümetin yanıtı demokrasi paketi değil?

Bu paketin alakası yok. Sayın Öcalan paket açıklanmadan umut beslenmemesi gerektiğini söylemişti. “Yeni bir önermede bulunuyorum” demişti. AKP’nin öyle ‘bekleyelim görelim’ diyebileceklerini sanmıyorum.


Hükümet beklemeye devam ederse BDP ne yapacak?

BDP toplumsal basınç oluşturmaya çalışmaya devam edecek. BDP’nin önünde güçlü bir toplumsal muhalefeti örgütlemek görevi var ve bunu her koşulda yapabilen bir parti. Cezaevinde binlerce parti yöneticisi tutuklu olmasına rağmen rüştünü ispatlamış bir parti. AKP hükümeti 2009’da siyasi soykırım operasyonunu başlattığında “alırım üç-beş bin kişiyi içeriye bu işi bitiririm” diye düşündü. Hatta o dönem hatırlarsanız 1400 kişilik listeden bahsediliyordu. O liste 10 bine kadar çıktı ama bu demokratik muhalefet kendini örgütlemeyi yeniden başardı. Bundan sonra da izleyeceğimiz yol bu olacak.


AKP’nin çözüm sürecinden uzaklaşacağını mı düşünüyorsunuz?

Çözüm olanakları varken bunu değerlendirmeyen ve giderek kendi iktidarını sürdürmek için bu zemini kullanmaya çalışan iktidarın tutumu gerilimi artıracak. Bu bir realite. Fakat çözüm olanağı böylesine kötü bir şekilde heba edilemez. Çözümü dayatan, ortaya çıkaran Kürt hareketinin toplumsal mücadelesidir. Hem sokakta, hem cezaevinde bunun bedelini ödedi. Kendisinin büyük özverilerle ortaya çıkardığı barış zemininin üzerinde başkalarının at koşturmasına izin vermez. Hele hele çözümsüzlük siyasetine sürdürülebilirlik sağlanmasına asla izin vermez. Kürt sorununda bir çözüm olanağı çıktı bunu değerlendirmeyip, kendince kamuoyu algısını yöneterek bunu sürdürülebilir kılmayı başarı sanan bir zihniyet var. Bir anlamda sürekli zamana oynayan, başka fırsatlar yakalamaya çalışan  bir siyaseti var. Ama Kürt sorunun geldiği nokta bu siyaseti taşıyamaz, taşımaz. Demokratik çözüm ya da çözümsüzlük. AKP bu ikisi arasında bir yol oluşturmaya çalışıyor. Ama böyle bir alan yok.  Hem çözümsüzlükleri dayatan politikaları var hem de çözümden yana görünüyorlar. Bu ikisinin bir arada olmayacağı çok açık.



TÜRKİYE HALKLARI AKP’DEN İLERİDE


AKP’nin barış sürecindeki çekinceleri ne olabilir? Neden frene bastı?

AKP’nin toplumsal reflekslerden çekiniyor ama toplum çözüme hazır. AKP toplumdaki çok etkin olmayan milliyetçi yaklaşımları gerekçe yapıyor. Ama bu durum gerçek değil. AKP isterse demokratik adımlar atabilir, bunun için koşullar var. Türkiye demokrasi güçleri buna destek verir, Türkiye toplumundan da buna karşı çıkacak bir refleks çıkmaz. Burada problemlerin birisi Türkiye demokrasi güçlerini eksilten ve AKP’nin elini güçlendiren CHP’nin tutumu. CHP şu anda AKP’nin demokratik söylemlerinin bir adım ötesinde bir siyasi tutum alsa AKP’nin elinde mazeret kalmayacak.

Barış sürecine, demokratik hakların verilmesine Türkiye toplumu büyük oranda destek oldu. Bu konuda hem CHP’nin tutumunu eleştirirken sol-sosyalist güçleri de açığa çıkan bu tercihi de yeterince örgütleyemediğimizi söyleyerek özeleştiri yapmalıyız. BDP’yi de dışında tutarak söylemiyorum. Kendimizi Türkiye demokrasi mücadelesinin lokomotifi olarak görüyor ve değerlendiriyorsak eleştirmeliyiz. AKP kendisine CHP’yi gerekçe gösterebilir ama biz öyle yapmamalıyız.



Diyarbakır’daki mizahı yazacağım


Uzun yıllar siyasal yaşamın içindesiniz. Bir gün koşullar oluşursa başka bir şey yapmak ister misiniz?

Bunu çok istiyorum. Gazetecilik benim için hep çok keyifli oldu. Bu kadar yaşanmışlıktan sonra aktif gazeteciliğe dönebilir miyim, bunun imkanları olabilir mi bilmiyorum. Gazetecilik yapamazsam bile mutlaka yazmayı düşünüyorum.  Çalıştığım bazı konularda notlar biriktirdim, hazırlık yaptım.

Ama Diyarbakır Cezaevinde kadınların yaşadıklarını yazmayı istiyorum.
Mizahi bir dille anlatacağım. Çünkü orada yaşadığımız büyük baskıya gülerek ve mizahla direnme gücü bulduk. Belki o hallerimizi yazarak başlayabilirim.



MEDYANIN VEBALİ BÜYÜK


Eski bir gazeteci olarak medyanın içinde bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gazetecilik meselesi şimdi bile Türkiye’nin demokrasisinde kritik bir yerde duruyor. Medya ne yazık ki bugün (her zaman olduğu gibi) devlet tekelinde. Devletin sahibi kimse medyada onunla kolkola oluyor.

Biliyorsunuz gazetecilik mezunuyum. Okulda mesleğimizi anlatırken idealize ederlerdi. Doğruları tavizsiz bir şekilde ortaya koyan, bu anlamda kamuoyunu bilinçlendiren, iktidara halk adına baskı kuran vs. Mesleğe ilk adımınızı attığınızda anlıyorsunuz ki durum hiç böyle değil. Türkiye’de sorunların derinleşmesinde ve kronikleşmesinde medyanın vebali çok ağır.

Bununla birlikte özveri ile medyayı gerçek rolü ile ayakta tutmaya, fedakarlıklarla kalemini özgür kılmaya çalışan gazeteci arkadaşlarıma büyük saygı duyuyorum.



BDP’li erkekler rahatsız


Kürt hareketi içinde güçlü kadın siyasetçi figürleri var. Neredeyse onlarca Behice Boran aramızda dolaşıyor. Bu durumu nasıl gelindi?

Sevgili Behice Boran hepimizin hayatına, tüm kadın siyasetçilere dolayısıyla Kürt kadınlarını da çok şey kattı. Hayatımızda çok çok değerli bir yeri var.

Maalesef kadınların siyasette var olmaları görünür olmaları çok kolay olmuyor. Kürt kadın hareketinin ortaya çıkardığı imkanlar birazcık bize bunun fırsatını sundu. Bu görünürlük tüm kadınların emeğinin toplamı olarak görülmeli. Umarım biz de bu emeğin hakkını veriyoruzdur. Veriyorsak bundan büyük mutluluk duyarız. Mücadele içerisinden gelen kadın arkadaşlarımızın sayısı her geçen gün artıyor. Mutlaka bu sayının daha da çoğalması lazım. Kadın özgürlüğü açısından görünür olma, siyasete yön verme konusu çok önemli. Biz bu alandaki kararlı ve ısrarlı yürüyüşümüze devam edeceğiz.

Önümüzdeki yerel seçimlerde daha fazla kadın adayımızla var olacağız.  Bir önceki kadın kongremizde çıtayı çok yukarıya koyduk. Eşit temsil dedik. Şimdi görüyorum ki partimizde erkek arkadaşlarımızın kaygısı başladı. Kota mı eit temsi mi diye. Biz çıtayı eşit temsil diye koyunca kotaya razı olmaya başladılar. Kaç il kaç ilçe diye tartışmalar var.
Kadın hareketimiz seçime güçlü bir hazırlık içerisinde. Kadınlar bu yerel seçimlerde her zamankinden daha güçlü bir temsil imkanı bulacaklar.



Rojava Ortadoğu için prototip olmalı


Türkiye’de Kürt sorunun çözümü hiç olmadığı kadar Ortadoğu’daki gelişmelerle de ilgili sanırım. Kürt coğrafyasında yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ortadoğu bir kan gölüne döndü. Hükümetin izlediği politikalarda bunun önemli rolü var. Türkiye’nin Ortadoğu’daki tutumunda Kürt sorununu çözmeme eğilimi önemli bir etken. Ama Kürtlerin aldığı tutum Ortadoğu’daki halklar açısından umut olduğunu düşünüyorum.
Ortadoğu’daki tek seçenek sınırlarla uğraşmak yerine özgünlük ve özerlik olarak kurulmuş ve halkların birbirlerine  haklarına hukukuna saygılı demokratik bir toplum yaratmaktır. Kürtler bu durumu kendileri açısından anlamlandırdılar ve örgütlemeye çalıştılar. Bu yaklaşımı Kürtler bunu kendileri için bir stratejik yönelim olarak ortaya koydular. Bulundukları her alanda demokratik seçeneği hayata geçirmek için gayret ettiler.


Rojava’daki gelişmeleri mi kast ediyorsunuz?

Evet. elinen noktada Rojava’daki devrim aslında bir Kürt devrimi değil Ortadoğu Demokratik Haklar Konfederal Sisteminin bir ön günü olarak bakmak gerekiyor. Stratejik hedefi bu. Demokratik bir Suriye, demokratik bir Ortadoğu bütün halkların kendi özerkliklerini ve özgünlüklerini yaşadıkları, gönüllü birliği savunan bütün egemenlik ilişkilerini, hegomonik ilişkileri red eden anlayış. Ortadoğu’nun tek kurtuluşu da aslında bu çizgide. Bütün yaşadıklarımız gösteriyor ki bu çizgiyi güçlendirmesek Ortadoğu’da hem etnik, hem mezhepsel hem de dinler arası çatılmalar riski var. Bu büyük bir çatışma zeminidir. Bunların önü alınamazsa üçüncü dünya savaşı başladı diyebiliriz.Bu anlamda Rojava’nın durumu büyütülmesi geliştirilmesi gereken bir model, prototiptir. Suriye ve Ortadoğu’ya yaygınlaştırılması gerek bir modeldir. Aldığımız bilgelere göre Arap Alevilerinin, Süryanilerin, Sünni bazı Arapların ve Kürtlerin geçici bir koordinasyon oluşturma çalışmaları başarı ile gerçekleşiyor.Rojava ile açıkça söyleyebiliriz ki üçüncü bir hattın oluşmasını sağladı.


http://birgun.net/haber/yetmez-ama-oyalariz-paketi-4858.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder