Semih İdiz*
Türkiye, Suriye’de İslam devleti kurmak için savaşan örgütlere doğrudan destek olduğuna ilişkin iddiaları reddederek, bu örgütlere en ufak bir müsamaha bile gösterilmediğini belirtiyor. İlk zamanlardaki tutumunu değiştiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da bu örgütlere yönelik eleştirilerini yüksek sesle dile getiriyor.
Hükümet ayrıca BM Güvenlik Konseyi tarafından El Kaide ve Taliban ile bağlantılı olduğu tespit edilen 349 kişi ve 67 tüzel kişiliğin Türkiye'deki mal varlıklarını dondurdu. Karar 10 Ekim’de Resmi Gazete’de yayımlandı.
Ne var ki, atılan adımlar Ankara’ya bu konuda yöneltilen eleştirilerin önüne geçemedi. Bu örgütlerin Esad rejimi ve Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) ılımlı unsurlarına karşı savaşırken Türkiye topraklarını kullandığı, hükümetin de bunlara göz yumduğuna dair suçlamalar sürüyor.
Bu arada hükümet yanlısı basın El Kaide bağlantılı Sünni grupların Suriye’deki faaliyetlerinin arkasında İran olduğunu iddia etmeye başladı. Hükümet yanlısı basına göre Beşar Esad’ı destekleyen İran bu oyunlarla Ankara’nın Suriye siyasetinin altını oymaya çalışıyor.
Hükümetin geçmişte Esad’a karşı savaşan en güçlü grup olduğu düşüncesiyle El Nusra Cephesi’ni desteklediği bilinen bir gerçek. Nitekim Birleşmiş Milletler’in Ekim 2012’de El Nusra’yı terör örgütleri listesine alma kararı da Ankara’yı memnun etmemişti. Zira, Ankara bunun Esad’ın elini güçlendirecek zamansız bir adım olduğuna inanıyordu. Erdoğan bugün ise hükümetin hiç bir zaman El Nusra ya da Suriye’deki başka bir radikal grubu desteklemediğini savunuyor ve Türkiye’nin nereden gelirse gelsin terörizme her zaman karşı durduğunu belirtiyor.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da Eylül’de CNN Türk televizyonuna verdiği bir söyleşide şöyle konuştu: “Bunu defaatla vurguladık, ben de Sayın Başbakanımız da ilgili birimlerimiz de... Türkiye'nin, Suriye'deki herhangi bir radikal grupla özellikle de Nusra'yı kastederek söylüyorum, Nusra’yla herhangi bir ilişki söz konusu değildir. Bu, Türkiye'nin Suriye'de takip ettiği insancıl politikayı bir şekilde gölgede bırakmak isteyen çevreler tarafından üretilen bir kara propagandadır".
Ne var ki, Ankara’nın verdiği güvence Suriye’nin Alevi köylerindeki katliamlardan Sünni örgütleri sorumlu tutan New York merkezli İnsan Hakları İzleme örgütünü (HRW) tatmin etmişe benzemiyor. Zira, HRW’nin “Suriye: İsyancıların Gerçekleştirdiği İnfazlar ve Rehin Almalar” başlığıyla 11 Ekim’de yayımladığı raporda Suriye’deki beş muhalif grubun “savaş suçu niteliği taşıyabilecek kimi olaylardan sorumlu olduğu” kaydedildi. Raporda bu grupların isimleri şöyle sıralandı: Ahrar El Şam, Irak Şam İslam Devleti (İŞİD), Nusra Cephesi, Ceyşül Muhacirin Vel Ensar ve Sükur El İzz.
Bu gruba mensup savaşçıların Suriye’ye Türkiye üzerinden giriş yaptıkları belirtilen raporda şu ifadelere yer veriliyor: “Silahlarını da Türkiye üzerinden kaçıran savaşçılar, para ve diğer ihtiyaçlarını da yine Türkiye’den karşılıyor ve tıbbi tedaviye gereksinim duyduklarında da yine Türkiye’ye çekiliyorlar. (...) Türkiye, sınır devriyelerini artırmalı ve Suriye'de sistematik insan hakları ihlallerine karıştığına dair güvenilir bilginin var olduğu gruplara mensup savaşçıların ve bu savaşçılara ulaştırılan silahların ülkeye giriş ve hareketlerini kısıtlamalıdır. Ayrıca, evrensel yargı yetkisi ilkesi ve ulusal yasalar uyarınca Türkiye'nin, Suriye'de savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlediğinden, bu suçların işlenmesine iştirak ettiğinden şüphelenilen veya komuta sorumluluğuna sahip kişileri soruşturma ve kovuşturma sorumluluğu da bulunuyor.”
HRW, BM Güvenlik Konseyi’ni bilhassa da Ankara’nın müttefiklerini Türkiye topraklarının bu ihlalci gruplara silah iletmek için kullanılmaması için daha çok çaba göstermeye çağırdı. Bu çağrıyı sadece HRW dile getirmiyor.
Suriye’nin kuzeyindeki bazı kasaba ve köyleri kontrol altında tutan PYD lideri Salih Müslim de Taraf Gazetesi’nden Amberin Zaman’a (aynı zamanda Al-Monitor’a da yazılar yazan) verdiği bir dizi söyleşide Türkiye’yi Suriye’deki radikal gruplara yardım etmekle suçladı. Bu gruplar aynı zamanda PYD’ye karşı da savaşıyor.
Müslim Eylül’deki söyleşisinde Ankara’nın Suriye’deki radikal İslamcı gruplara bilhassa da PYD ile çatışanlara tıbbi yardım sağladığını ve silah ve mühimmat tedarik ettiğini ifade etmişti. Müslim ayrıca sınırdaki Türk birliklerinin PYD savaşçılarını hedef alarak ateş açtığını ve El Nusra üyelerinin geçişini kolaylaştırmak için yolları açık tuttuğunu da ileri sürmüştü.
Müslim, Zaman’a 7 Ekim’de verdiği son söyleşide ise Erdoğan’ın radikal gruplara yönelik eleştirilerinden nispeten memnun görünüyordu. Oğlu bu söyleşiden kısa bir süre önce radikal gruplar tarafından öldürülen Müslim’in Türkiye’nin bu gruplara yardım edip etmediğine ilişkin ise halen bazı şüpheleri var.
Müslim bu söyleşide şöyle konuştu: “Bakalım Türkiye bundan sonra insanların kellelerini kesen, ciğerlerini koparıp yiyen bu çeteleri Bolu dağında, Ceylanpınar’daki devlet çiftliği arazisinde bulunduğu söylenen kamplarda eğitmeye devam edecek mi?”
Müslim’in bu açıklamaları katılık yanlısı gruplardan biri olarak bilinen Irak Şam İslam Devleti’nin (İŞİD) Türkiye sınırında yer alan Azez kasabasının ele geçirmesinin ardından geldi. İŞİD önceden ÖSO tarafından kontrol edilen Azez’i Eylül’de ele geçirdi. Ankara’yı radikal gruplar konusunda ciddi şekilde endişelendiren ve hükümeti bu gruplara yönelik tutumunu yeniden gözden geçirmeye iten şey de bu gelişmeydi.
Milli İstihbarat Teşkilatı kaynaklarına atıf yapan haberlere göre bu gruplarda savaşan yaklaşık 5 yüz Türk vatandaşı var. Aile fertlerinin verdikleri bilgilere göre, radikal gruplar genç üyelerini Adıyaman gibi şehirlerden devşiriyor. Radikal Gazetesi’nde 29 Ekim’de yayımlanan bir habere göre sadece Adıyaman’dan devşirilen genç sayısı 2 yüzü buluyor. Haberde Adıyaman valisi ve emniyet müdürünün konuya ilişkin yorum yapmak istemedikleri de belirtiliyor.
Resmi açıklamalara ve atılan adımlara karşın bu konu üzerinde halen bir sis perdesi var. Bu grupların sınır ötesi faaliyetleriTürkiye’nin desteği nedeniyle mi sürüyor, yoksa sınırın uzunluğu mu bu faaliyetlerin kontrol altına alınmasına izin vermiyor henüz net değil. Nitekim devlet PKK ile mücadelesinde de sınırlarını kontrol etme konusunda ciddi sıkıntılar yaşamıştı.
Hangi seçenek doğru olursa olsun Suriye’de demokrasi istemeyen El Kaide bağlantılı bu gruplar hükümet için hem siyasi açıdan hem de güvenlik alanında risk teşkil etmeye başladı. Zaman Gazetesi’nde yakın zamanda yayımlanan bir makale bu tabloya karşı çıksa da hükümetin durumuna ilişkin çok şey anlatıyor.
13 Ekim’de yayımlanan ve akademisyenler ile düşünce kuruluşlarından uzmanların görüşleriyle desteklenen makalede Türkiye’ye radikal gruplar konusunda yöneltilen suçlamaların arkasında İran’ın olduğu savunuluyor. İddiaya göre, “Tahran’ın hedefi Türkiye’yi köşeye sıkıştırarak, Esad’ın hareket alanını genişletmek”.
İran’ın Esad’a karşı mücadele eden Suriyelileri bölmek için İŞİD’i kullandığını da kaydeden Zaman, Tahran’ın yeni hedefinin ise bu tür suçlamalarla Türkiye’yi uluslararası arenada zor durumda bırakmak olduğunu yazdı.
Zaman’da yer alan iddiaların güvenilirliği tartışılır. Lakin bu makale İslamcı medyanın hükümeti ciddi şekilde zora sokan bu tabloya kendi ideolojik penceresinden mantıklı bir açıklama getirmeye çalıştığını gösteriyor.
Ne var ki, söylemdeki bu değişiklik konuya ilişkin Ankara üzerinde yoğunlaşan baskıları azaltacağa benzemiyor. Zira, Ankara’dan demokrasi ve insan haklarını umursamayan El Kaide bağlantılı bu gruplara karşı kararlılıkla harekete geçmesi bekleniyor.
* Al-Monitor
http://www.al-monitor.com/pulse/tr/contents/articles/opinion/2013/10/turkey-must-control-jihadists-entering-syria.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder