Hasan Cemal*
Nedir bu Kürtçe korkusu?
Niçin korkuyorsunuz?
Kürtler yok mu?
Kürtler varsa, dilleri yok mu?
Kültürleri yok mu?
Edebiyatları yok mu?
Tarihleri yok mu?
Varsa, dillerini öğrenmesinler mi?
Kültürlerini öğrenmesinler mi?
Edebiyatlarını öğrenmesinler mi?
Kendi şiirlerini kendi dillerinde okumasınlar mı?
Kendi hikayelerini, kendi romanlarını Kürtçe öğrenip okumasınlar mı?
Kendi geçmişlerini, kendi tarihlerini, kendi coğrafyalarını kendi dillerinde okuyup öğrenmesinler mi?
İnkârınız Kürt milliyetçiliğinin baş kaldırmasına yol açtı.
Yıllar yılı Kürt yok dediniz.
Kürt kimliğini inkâr ettiniz.
Kürtçe yok dediniz.
Kürt dilinin bırakın öğrenilmesini, konuşulmasını bile yasakladınız. En son Kürtçe konuşma yasağını koyan 12 Eylül askeri yönetimi olmuştu 1983’te...
Kürt, Kürtçe yasaklarının temelinde yatan bir korkunuz vardı:
Bölünme korkusu!
Bundan bir türlü kurtulamadınız.
Üstelik bu korkunuz yıllar geçtikçe derinleşti. Çünkü inkâr ve asimilasyonpolitikalarınız, o çok korktuğunuz ‘Kürt milliyetçiliği’nin başkaldırmasına yol açtı.
İsyanlar isyanları izledi.
12 Eylül darbesiyle de en uzun ve en büyük 29. Kürt isyanına önderlik eden PKK sahneye çıktı.
Türkiye büyük acılar yaşadı.
Maddi ve manevi bakımdan kanadı.
‘Özel okullarda Kürtçe’nin yetmeyeceğini siz de iyi biliyorsunuz!
Yıllar geçti, Kürt var dediniz.
Kürtçe var dediniz.
Önce Kürtçe yayınlara izin verdiniz.
Kürtçe öğrenmek için kurslara sıra geldi.
Kürdoloji enstitüleri kuruldu.
Kürtçe seçimlik ders oldu.
Şimdi de özel okullarda Kürtçe eğitim ve öğretime izin çıkıyor.
İyi güzel.
Olumlu bir gelişme...
Ama yetmeyecek.
Kürtçe eğitim ve öğretimi ‘özel okullar’la sınırlı tutmanın yetmeyeceğini siz de gayet iyi biliyorsunuz.
Bakın, Türkiye’nin burnunun dibinde Irak Bölgesel Kürdistan Yönetimi var. Orada, ana okulundan üniversiteye kadar Kürtçe eğitim ve öğretim var.
Türkiye Kürtlerinin, Irak Kürdistanı’nı ne kadar yakından izlediklerinin, orayı ne kadar kutsalsaydıklarının herhalde farkındasınız.
Ve “Orada var, bizde neden yok?” sorusunu sürekli olarak soruyor, sormaya da devam edecek bizim Kürtlerimiz...
Ne cevap verebilirsiniz ki?
Yarın aynı durum Suriye Kürdistanı’nda da geçerli olduğu zaman ne yapacaksınız?
Temel haklara sırtınızı dönemezsiniz!
Özel okulda Kürtçe eğitim...
Evet, ileri bir adım.
Ancak, “Ben kendi dilimi, kültürümü parayla mı öğreneceğim, sen kendininkini öyle mi öğrendin?” sorusu da son derece haklı bir sorudur.
Kürt dilinde eğitim, en temel insan haklarından biridir ve bu niteliğiyle insan haklarıyla ilgili uluslararası sözleşmelerde yeri vardır.
Buna sırtınızı dönemezsiniz.
Devlet olarak bunca yıl sırtınızı döndünüz de ne oldu? Uluslararası sözleşmeleri imzalamadınız da, şerhler koydunuz da ne oldu?
Şimdi de kırk bin dereden su getirebilirsiniz. Yıllar boyu getirdiniz de...
Değişen bir şey olmadı.
Hayatın gerçekleri, sizdeki ‘bölünme korkusu’nun ne kadar boş olduğunu gösterdi, o kadar.
Çünkü, bütün insanlar gibi Kürtler de kendi dillerine sahip çıktılar. Kendi kimliklerinin inkâr edilmesine, asimile edilmelerine karşı koydular.
Bunun için kimi elinde kalemle, kimi elinde silahla mücadele etti.
Bugün gelinen noktada, “Özel okulda Kürtçe eğitim” diyorsunuz, ama bu da artık kesmiyor.
Geç kalındı, hem de çok.
İnkâr ve asimilasyonun gerçekten bitmesi için bu adımlar gerçekten yetersiz.
Hayatın gerçekleri dediğim de bu.
Dünya dönmeye devam ediyor.
Bana ‘bölücü’ diyenlere...
O zaman çare?
Demokrasinin ipine daha çok sarılmak!
Hukukun ipine daha çok sarılmak!
Özgürlüklerin ipine daha çok sarılmak.
İnsan haklarının ipine daha çok sarılmak.
Bundan başka çaremiz yok.
Kürtçe eğitim hakkını tam olarak tanımak...
Yerinden güçlü yönetimler kurulmasına kapıyı açacak reformcu adımlar atmak...
Siyasal katılımı sonuna kadar mümkün kılmak, yani kanalları tam olarak açmak...
İfade özgürlüğüne dönük prangaları kırarken, hapishanelerin de kapısını açmak...
O sesler şimdi kulağıma geliyor:
“Sen bölücüsün!”
Bu boş lafı yıllardır dinlerim. Bir kulağımdan girer, öbüründen çıkar. Ve hep aynı yanıtı veririm:
“Asıl bölücü sizsiniz! İnsanların en temel haklarını yok sayarak, yıllar boyu kan ve gözyaşı akmasına neden oldunuz ve Türkiye’yi bölünmenin sınırına asıl siz getirdiniz.”
Avrupa’da demokrasinin gücü silahı yendi
Yine sorabilirsiniz:
Bölünme tehlikesi yok mu?
Evet var.
Kürtlerin en temel hakları sonuna kadar tanınsa da, “Ben kendi devletimi kurmak istiyorum” diyen Kürtler olacak, var da zaten.
Britanya’yı düşünün.
İskoçlar, İrlandalılar, Galler arasında bağımsızlığı isteyenler var ve politika sahnesinde kendimilliyetçi partileriyle siyaset yapıyorlar. Üstelik kendi kendilerini yönetme açısından seçimle gelen parlamentolarına, hükümetlerine de sahip olmalarına rağmen, “Ben kendi devletimi istiyorum” diyenler var.
İspanya’yı düşünün.
Basklar, Katalanlar arasında da ayrılıkçıhareket güçlü. Oysa, kendi dillerinde eğitim-öğretim haklarına da sahipler, parlamentoları, hükümetleri ve kendi bayrakları da mevcut... Yani çok güçlü bir ‘özerklik’le kendi kendilerini yönetiyorlar ama yine de yetmiyor.
Belçika’ya bakın.
Valonlar ile Flamanlar arasındaki farklılıklar ülkeyi resmen bölünmenin eşiğine getirmiş durumda.
İtalya’ya şöyle bir göz atın.
Bu ülkenin zengin ‘kuzey’inde de İtalya’dan kopma alametleri yok değil.
Bunları sıralıyor olmamın nedeni açık:
Avrupa Birliği’nin bu kadar zengin, bu kadar refah içinde, bu kadar demokratik ülkelerinde bile bölücülük, ayrılıkçılık var.
Ama olmayan nedir?
Silah ve şiddet!
Bu geçmişte kaldı. Büyük acılar yaşandı ama sonunda demokrasinin gücü, silah ve şiddeti yendi.
Evet, Avrupa’da artık demokrasi çatısı altında, barış içinde yaşanıyor. Ayrılık isteniyorsa da, bu çatı altında çata pata olmadan, barışçı yollardan yapılan siyasetle isteniyor.
Avrupa’da demokrasi budur.
Avrupa’da barış budur.
Avrupa’da refah budur.
Türkiye için de başka çare yoktur.
Kürtler, Aleviler dahil herkesin demokratik hak ve özgürlükleri sonuna kadar tanınırken, silah ve şiddete de veda edilecek.
O kadar.
* T24
http://t24.com.tr/yazi/bolunme-korkusu-hala-devam-ediyor/7545
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder