26 Eylül 2013 Perşembe

Demokratikleşme, Kürtler ve anadilde eğitim




Umut Özkırımlı*



AKP sağolsun, hepimiz Beckett’in ünlü oyununun ana karakterleri Vladimir ve Estragon’a döndük. Godot’yu bekler gibi demokratikleşme paketi bekliyoruz! Koca bir toplum demokratikleşme umutlarını tek bir kişinin siyasi/kişisel “hesaplarına” bağlar mı (AKP, Erdoğan’dan ibaret olduğuna göre), bağlıyor işte. Neyse ki kaderimiz Vladimir ve Estragon’unkinden farklı olacak gibi. Başbakan Erdoğan gerekli redaksiyonlar yapıldıktan sonra paketi ay sonuna kadar basına açıklayacağını duyurdu. Yani Godot gelecek.



Gelecek ama beraberinde ne getirecek? İşte bunu tam bilmiyoruz. Basına sızdığı kadarıyla paket kamuda başörtüsü, seçim sistemi, Terörle Mücadele Yasası, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası ve Türk Ceza Yasası’yla ilgili düzenlemeler içerecek. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Sözleşmesi’ne konan şerhler kaldırılacak; ırk, etnik kimlik, milliyet, din, dil, cinsiyet (cinsel yönelim; toplumsal cinsiyet?), zihinsel ya da fiziksel engellilik gibi özellikleri hedef alan suçlar nefret suçu kapsamına alınacak. Bu düzenlemelerin ayrıntılarını bilmediğimiz için sonuçlarının da ne olacağını kestiremiyoruz. Örneğin Ceza Yasası’nda yapılacak değişiklikle “mükerrer suçların” tek bir yasa hükmüne bağlanması KCK tutuklularının serbest bırakılmasına yetecek mi, bilmiyoruz. Ya da “daraltılmış bölge sisteminin”, yüzde 10’luk seçim barajının korunacağı da düşünülürse, önümüzdeki seçimlere nasıl yansıyacağını.

Sorun da burada. KCK tutuklularının durumu ve seçim barajının düşürülmesi ite kaka da olsa ilerleyen barış süreci açısından hayati önem taşıyor. En az bunlar kadar önemli olan bir başka konu, anadilde eğitim hakkı ise pakette hiç yer almayacağa benziyor. Bu konuda Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda bir anlaşma yok. Bırakın partiler arası anlaşmayı, komisyonun CHP’li üyeleri kendi aralarında bile bir görüş birliğine varmış değiller. CHP milletvekilleri Atilla Kart ve Rıza Türmen “Eğitim dili Türkçedir. Ana dili Türkçe olmayanlar kendi dillerini öğrenme ve kullanma hakkına sahiptir. Devlet, bunun için her türlü tedbiri alır” ifadesini içeren bir öneriyle anadilde eğitimin önünü açmaya çabalarken bir başka CHP’li Süheyl Batum kendi partisinin bu önerisine karşı çıkıyor! MHP zaten ülke bölünür gerekçesiyle anadilde eğitime toptan itiraz ediyor. Geriye iktidar partisi AKP ile BDP kalıyor.

İşler de bu noktada karışıyor. Barış sürecini başlatan, süreci devam ettirme iradesini her fırsatta dile getiren iktidar partisi, BDP ile ortak bu sorunu aşmanın yollarını aramak yerine ulusalcı Batum ve milliyetçi MHP ile saf tutuyor! Başbakan Erdoğan Türkmenistan gezisi dönüşünde yaptığı açıklamada kesin bir dille anadilde eğitimin demokratikleşme paketinde yer almayacağını belirtiyor ve devam ediyor: “O konu bizim için şu anda ele alınacak durum değil. Yapılan benzetmeler de doğru benzetmeler değil. Ne neyi getirir, götürür kimse düşünmüyor. Biz düşünmeye mecburuz. Biz, ülkemizi bölecek konular üzerinde AK Parti olarak adım atamayız. Zamanlama birçok konuda çok önemli. Zamanlamayı iyi yapmazsanız güzelim ülkemize yazık edersiniz. Biz zaten okullarda anadili öğrenme imkanı sağladık. Ama anadil ile eğitimin önünü açarsanız resmi dili zedelersiniz”. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ise katıldığı bir televizyon programında benzer bir görüşü bu topraklarda yaşayanlara yabancı olmayan bir dille, “Kürtçe öğrenmek isteyenler Kuzey Irak’a gitsin” şeklinde ifade ediyor!

Bu anlamda yukarıda sarfettiğimiz “Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda anlaşma yok” cümlesi üzerinde yeniden düşünmemiz gerekiyor, zira aslında komisyona üye veren üç parti, AKP, CHP ve MHP arasında zımni bir anlaşma var. Anadilde eğitimin ülkenin bölünmesine yol açacağını varsayan bir tür milliyetçi koalisyon. Ve bu koalisyonun büyük ortağı iktidar partisi Kürt hareketiyle barış müzakereleri yürütüyor!

Peki nasıl olacak? BDP’nin komisyon danışmanı Meral Danış Beştaş “Anadilde eğitim bir hak. Biz bundan geri adım atmayız” diyor. Diyarbakır’da BDP tarafından düzenlenen “Anadilde Eğitim” yürüyüşünde Bülent Arınç’ın sözlerini eleştiren Gültan Kışanak anadili Kürtçe olan çocukların Kürtçe eğitim veren bir okuldan mahrum bırakılmalarının en büyük ayrımcılık olduğunu iddia ediyor. Bu arada DTK ve BDP'nin de bileşeni olduğu “Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı” hükümete sunduğu 8 maddelik öneri listesine “anadilde eğitim” hakkıyla başlıyor ve sürecin tıkanmadığını, ancak “Kürtçenin resmi dil olarak kabul edilmesi”nin süreçten bağımsız olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor. DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk tarafından okunan basın bildirisinde anadil ve benzeri hakların “tabii ve uluslararası hukuktan kaynaklanan, Kürdistan halkının millet olmaktan kaynaklı hakları” olduğu, pazarlık konusu yapılamayacağı da vurgulanıyor.

Bildiride ifade edilenler doğru. Anadilde eğitim, hem bireysel bir hak, hem de grup hakkı. Bu hakkın bugüne dek tanınmamış olması, iktidarın (ve elbette diğer siyasi partilerin) sorumluluğunu azaltmıyor, tersine arttırıyor. Gasp edilmiş bir hakkın gecikmeli de olsa geri verilmesi söz konusu olan. Üstelik bugün koşullar geçmişten farklı. Üç nedenle. Birincisi, Kürt kimliği siyasileşme sürecini tamamlamış durumda. Daha örgütlü ve arkasında büyük bir halk desteği var. Başka bir deyişle, etnik kimliğinin bilincinde olmayan (diyelim asimile olmuş) bir gruptan bahsetmiyoruz artık. Ve bu kimlik kendini büyük ölçüde dil üzerinden tanımlıyor. İkincisi, uluslararası konjonktür Kürtlerin yanında. Kürtler belki de ilk defa kendilerini ayıran sınırları aşmaya, birlikte hareket etmeye çalışıyor. PKK geri çektiği gerillalarını Rojava’ya yolluyor örneğin. Dört ülkeye bölünmüş Kürtleri bir araya getirecek bir konferansın hazırlıkları tüm hızıyla sürüyor. Üçüncüsü, AKP (hangi niyetle olursa olsun) barış sürecini başlatarak bugüne kadar hiçbir iktidarın cesaret edemediği bir adım attı; bu arada beklentileri de arttırdı. Bu noktada durmak ya da süreci geri çevirmek artık mümkün değil.

Dolayısıyla birilerinin iktidar partisine siyasi rant kaygısıyla reformları ertelemenin ya da onlardan tümüyle vazgeçmenin bir seçenek olmadığını hatırlatması gerekiyor. Demokratikleşme paketi ve barış süreci AKP’nin Gezi olayları sonrası derin bir yarılma yaşayan toplumu rahatlatma yolunda tek, belki de son şansı. Anadilde eğitim ülkeyi böler safsatalarını ciddiye alıp uzun uzadıya tartışmanın gereği yok. Eğer AKP tabanının bir bölümünde böyle bir kaygı varsa, Başbakan kendisine oy verenleri rahatlıkla ikna edebilir (sonuçta siyaset bir tür algı yönetimi ve bu konuda Erdoğan’ın eline su dökebilecek çok az siyasetçi var). Bu süreçte kaybedilecek birkaç yüz bin milliyetçi oy da AKP’ye seçim kaybettirmez.

Ha Başbakan Erdoğan da anadilde eğitimin ülkeyi böleceğine inanıyorsa ya da barış sürecini, dolayısıyla Kürtleri, giderek bilinçli bir tercih olduğu izlenimi veren kutuplaştırma stratejisine feda etmeye karar verdiyse, o zaman yapacak fazla bir şey yok. Yalnız unutmamakta fayda var. Kürtler, bırakın ülkeyi bölmeyi, Gezi eylemleri patlak verdiğinden beri bu ülkeyi bir arada tutan güç. Bu gücü anadillerini öğrenmek için “Kuzey Irak”a (Sayın Arınç’ın dili Kürdistan demeye varmıyor herhalde!) göndermeyi düşünüyorlarsa şimdiden söyleyelim: Bu “yetmez ama evet”lik bir durum değil sayın Başbakan. 


* Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi; Lund Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Merkezi


http://t24.com.tr/yazi/demokratiklesme-kurtler-ve-anadilde-egitim/7466

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder