Alev Gürsoy Cimin*
BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Medyaradar röportajcısı Alev Gürsoy Cimin’e Gezi Parkı’ndan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığına kadar birçok konuda çarpıcı açıklamalar yaptı.
Farklı bir kişilik, siyasette farklı bir figür Sırrı Süreyya Önder, Seveni kadar sevmeyeni de var. Meclis sıralarında kendisine büyük antipatiyle bakan diğer vekilleri bile zaman zaman gülme krizine sokabiliyor hem de en ciddi konularda kendine has üslubuyla...
Epeydir bu röportaj için uğraşıyordum amma ve lakin karşınızdaki Sırrı Süreyya Önder olunca röportaj olayı da öyle kısa vadede gerçekleşemiyor. Epeyce uğraşmanız gerekiyor. Kendine has şivesiyle her ne kadar “Seni kıracağıma kafamı kırarım” dese de o röportaj sözü tutulana kadar tepeden tırnağa epeyce bir kırılıyorsunuz. Şaka bir yana geç olsun ama güç olmasın derler…
Biliyorsunuz Gezi sürecinde epeyce dikkatleri üzerine çekmişti Sırrı Süreyya, dozerlerin önüne geçmesiyle direnişin sembolleri arasında yerini aldı. Gezi sürecinin ilk günlerinde epeyce aktifti kendisi amma sonraları çok da ortalarda görünmedi, BDP ile bu konuda ayrı düştükleri konusu epeyce bir konuşuldu. Gezi sürecini de sordum, epeyce merak edilen adaylık sorusunu da. İstanbul Büyükşehir belediye başkanlığına aday mı , değil mi? Bu sorunun yanıtı röportajda.. Tabii çözüm sürecini de sordum. O bu sürecin samimi olduğuna inanıyor mu veya kendileri ne kadar samimi… Ve dahası, biliyorsunuz Sırrı Süreyya Önder sıradan bir milletvekili değil, Yönetmenlik, sinema oyunculuğu, senaristlik, yazarlık ne ararsan var. Beynelmillel filmini herhalde izlemeyen yoktur… Çok sevdiği Müslüm Gürses’in filmini yapmayı planlıyormuş ama şu sıra çok da mümkün değilmiş. Nedenini de anlatıyor… İsterdim ki daha geniş zamanda daha detaylı bir röportaj yapalım ama çay içmeye bile vakti olmayan bir adamla ancak bu kadar konuşulabiliyor… Ben yine sözü çok uzattım, en iyisi mi röportaja geçelim. Keyifli okumalar diliyorum şimdiden.
Röportaj vermeyi çok sevmiyorsunuz galiba epeyce bir süründürdünüz beni, ama yine de kırmadığınız için çok teşekkür ediyorum.
Ben teşekkür ederim. Röportaj vermeyi sevmek sevmemek meselesinden çok zaman olmuyor genelde. Çay içmeye zaman bulduğumuza sevinir haldeyiz.
“GEZİ OLAYLARI BENİMLE BÜYÜMEDİ Kİ…”
Elbette büyürdü. Sonuçta ben olmadan önce orada olan insanlar vardı. Ben geldim insanlar arkamdan geldi diye bir durum var. Bu soru çok sık soruluyor Gezi sonrası söyleşilerde. Sanırım herkes her şeye bir lider ya da öncü arama hastalığını sürdürüyor. Oysa Gezi bize herkesin inisiyatif aldığı bir yaşam alanıydı. Tüm ’cesurlar’ oradaydı.
"BENİMKİ KAHRAMANLIK DEĞİLDİ"
Canından, kanından olan çocuklar varken kahramanlıktan bahsetmeye lüzum yok. Üstelik bizim aramızdan birilerini kahraman gibi göstermek gibi bir niyetimiz olmamalı. Keza kahramanlık destanlarını Başbakan’ın kimlere yazdırdığı malumumuz.
“GEZİ’DE BEN OLMASAM DA ÇOK ŞEY DEĞİŞMEZDİ”
Siz o gün orada olmasaydınız değişen ne olurdu?
TV arşivlerine giren görüntüler dışında çok şey değişmezdi.
“ÖFKELENDİĞİMİZ İÇİN GEZİ’DEYDİK”
O an, o iş makinelerinin önüne geçerken ne hissettiniz ve neden böyle bir direnişin ortasında buldunuz kendinizi?
Böyle bir şeyin ortasında olmak insana tek bir şey hissettirir. Senin bağına bahçene biri girdiğinde ne hissedersin? İstanbul’un ortasında bizim kalan yegane alana böylesine saldırılırsa öfkeleniriz. Öfkelendik ve oradaydık.
“DİRENİŞÇİLERİN TABELALARA İHTİYACI YOK”
Yine de Gezi Parkı eylemlerinin sembolü bir siz, bir de o kırmızılı kadın oldu dersem ne dersiniz bana?
Sembollere çok takıldığımız bir dünyadayız. Oysa direnişlerin tabelalara ihtiyacı yok.
“DOZERLERİN ÖNÜNE ŞOV YAPMAK İÇİN ÇIKMADIM”
Bu arada şov yaptığınızı söyleyenler de oldu, kızdınız mı bu yorumlara?
Kendi aynalarında beni görenlerin suçlamaları diyebilirim, orada olan kimsenin böyle bir niyeti yoktu, sabah ya da gecenin köründe oraya gelen insanların oraya sahip çıkmak dışında bir derdi olamaz. Şov yapan birini arıyorsanız son teknoloji cephaneleriyle gencecik çocukların hayatını karartmaya gelenlere bakın.
Polislerin tutumunu nasıl buldunuz? Destan mı yazdılar Gezi’de?
Tam da bu devlete yakışanı yaptılar. Sicillerindeki istikrar gerçekten göz kamaştırıyor.
“GEZİ BİR HAYSİYET MESELESİYDİ”
Sizce Gezi’deki asıl mesele neydi, insanlar orada neyin mücadelesini verdi?
Bu bir haysiyet meselesiydi. İnsanlar parkın olduğu alana yapılan müdahaleyi kendi hayatlarına yapılan müdahalelerin, kapitalist anlamda olabilir, mizojinist anlamda olabilir tezahürü olduğunu düşünerek tepki verdiler.
Partiniz BDP’nin tavrı sizin tavrınızdan neredeyse 180 derece farklıydı, partinin bu tavrı sonrası "Ben ne yaptım" diye düşündünüz mü hiç, ya da pişmanlık hissettiniz mi?
Sizce öyle miydi?
Bence öyleydi. Biz haberciler olarak o süreçte BDP cephesinden gelen açıklamaları böyle yorumladık. Bana göre bir tutarsızlık vardı orada.
Selahattin Demirtaş’ın ve parti içinden birçok insanın yaptığı açıklamalar bana aksini söylüyor. Elbette Türkiye’nin batısında olan bir şeye karşı Kürtler’in soru işaretiyle yaklaştığına dair yorumlar oldu. Ama alana ilk gün koşanların yarısı HDK bileşeniydi. BDP HDK’nin bir parçası biliyorsunuz. Bu kadar açık bir tablo içinde ’BDP mesafeliydi’ demek için ağır derecede miyop olmak üstelik Gezi Parkı’na da hiç uğramamak gerekirdi.
"EN BÜYÜK UYARIYI BDP’DEN DEĞİL, POLİSTEN ALDIM"
Bambaşka açıklamalar geldi partiden sürekli. O nedenle siz ve parti sanki orada ayrı düşmüştünüz. Peki hiç Gezi sürecindeki tavrınız nedeniyle partiden uyarı aldınız mı, ve yahut basına yansımayan ama sizin parti ile yaşadığınız büyük sorunlar oldu mu?
En büyük uyarıyı polisten aldım. Meclis’te uyarının izini gösterdim zaten. BDP bilindik partilerin hiçbirine benzemiyor. Bunun için zaten ana muhalefetten de etkili bir muhalefet yapılabiliyor.
“YANLIŞ ARIYORSAK BDP’Yİ DEĞİL AKP’Yİ KONUŞALIM”
BDP Gezi’de yanlış yaptı mı sizce?
Gezi’yi muhalefetteki partiler üstünden değerlendirmenin kendisi çok yanlış. Gezi’de yanlış yapan bir parti arıyorsak doğrudan AKP’den konuşmalıyız.
Aklıma takılan bir soru var. Gezi’de başlangıçta çok aktiftiniz sonra neden geri çekildiniz?
Aslında hep aktiftik, oradaydık ya da görüşme halindeydik. Ama medyada bu tür bir görünürlük oluşturmak istemedik. Oradaki gençlerin sağladığı temsil çok daha mühimdi.
Gezi Parkı ile birlikte Türkiye’de değişen bir şeyler oldu mu?
Bana sorulan sorular çok değişti. Eskiden herkes Anayasa soruyordu, şimdi herkes Gezi’yi soruyor. Bu işin mavrası tabii; asıl mesele bizim siyasetçiler olarak seçmenler ve işlerin uzmanlarının çok daha ötesinde bir görünürlük elde etmemiz. Örneğin herkes, X kuşağı Y kuşağı tartışması yaptı, 90 kuşağından ekrana çıkan tek bir çocuk gördünüz mü? Benden de yaşça büyük adamlar onların adına yeterince konuştular.
“İKİ KİŞİ BİRARAYA GELSE ÖRGÜT SAYILAN BİR ÜLKEDE BAŞLADI GEZİ OLAYLARI”
Hükümeti etkiledi mi peki haftalarca devam eden bu büyük direniş, etkilediyse nasıl etkiledi?
Hükümetin nem kapmadığı herhangi bir alan yoktu bu olaylar başlamadan önce de. Biliyorsunuz, iki kişi bir araya gelse örgüt sayılan bir ülkede başladı Gezi olayları. Yarattığı etkiyi uzun vadede görmek daha kolay olur; ama kolay lokma olmadığımızı, neoliberalizmi bize simit diye satamayacaklarını da gördüler.
Buradan nasıl bir ders çıkardı Türkiye?
Buradan bir dersin çıkıp çıkmadığını görmek zor. Daha geçen gün bir çocuk daha öldü. Halkın bundan ders çıkardığına inanıyorum; ama polisin ve Hükümetin çıkaracağını sanmıyorum.
Bir kez daha Gezi gibi bir olay olsa yine dozerlerin önüne geçer misiniz?
Bir dahaki olayda karşımızda dozer bulursak şanslıyız bence. Ona göre bir yolunu buluruz yeter ki Gezi’deki demokratik, barışçıl, eşitlikçi ruh ortaya çıksın.
Bu arada ODTÜ olaylarını takip etmişsinizdir eminim ki; CHP vekiller Hüseyin Aygün ile İlhan Cihaner de dozerin önüne kendilerini attılar, o görüntüler size hiç de yabancı gelmemiş olmalı değil mi? Size mi özendiler ne :)
Hüseyin Aygün’den de benden de önce birçok insan dozerlerin önüne geçti. Yıllarca gecekondu yıkımlarında dozerin önüne geçenler kimlerdi? Kimse Kemal Sunal filmi de mi izlemedi? Tek bir direniş biçimini tek bir insana mal etmek yanlış.
Var mı bu iki vekile tavsiyeleriniz?
Daha fazla alanda birlikte buluşabilmeyi dilerim. Barış gibi, eşitlik gibi.
“KİTLELER BENİ HEYECANLANDIRIYOR”
Kitleleri heyecanlandıran bir isim olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Vallahi, onu kitlelere sormak lazım. Ama kitlelerin beni heyecanlandırdığı kesin.
Sırrı Süreyya Önder, bildik siyasetçi figürüne hiç benzemiyor. Sizi diğerlerinden farklı kılan özelliklerin farkında mısınız?
Herkesin baktığı belirli bir yer var dünyada. Oraya baktıklarında birilerini görmek istiyorlarsa ve sen oradaysan bu seni farklı kılıyor. Sokaktaki siyasetçi figürünü özlüyor insanlar. Biz BDP olarak en çok da böyle bir boşluğa hitap ediyoruz.
Sırrı Süreyya Önder’e söyle bir baktığımda sanatçı, sinemacı, yazar kimliğiyle halkla iletişimini çok daha güçlü kılıyor. Neden siyasettesiniz Allah aşkına, Türkiye’de siyasetin içinde olmak zor değil mi?
Gazetecilik de zor, maden işçiliği de zor, seks işçisi olmak da zor. Siyaseti zorluklar üstünden konuşursak, stresi üzerinden konuşursak olsa olsa röportajı okuyanlara siyaseti kötülemiş oluruz.
“TAKIM ELBİSE VE KRAVATA ALIŞAMADIM”
Takım elbise kravat zorunluluğu hariç olmadı. Keza ’Meclis’e gitmek’ öyle insanın kendi başına inisiyatif aldığı bir şey değil. Elinizin altına gazetenizi alıp gidemiyorsunuz. Arkanızda kocaman bir kitle oluyor ve onlara dair sorumluluklarla gidiyorsunuz.
“FOTOĞRAFI DEĞİŞTİRMEK İSTİYORUM”
Önümüzdeki seçimlerde yeniden milletvekili olacak mısınız?
Önümüzdeki seçimlere kadar Türkiye’nin fotoğrafının çok değişeceğini düşünüyorum ve bu fotoğrafı değiştirmekle ilgileniyorum.
Yine BDP’de mi olacaksınız diye sormadan edemeyeceğim?
Bu kararlar aşağıdan yukarıya doğru alınıyor BDP’de. Bunu söylemek de benim işim değil.
Film çekmek, Meclis’i çekmekten kolay mı ya da daha mı zor?
Bak işte bu çok çok kolay bir soru.
O halde şöyle sorayım bu soruyu… Türkiye’nin filmini çekmek isteseniz, nasıl bir film olurdu bu?
Beynelmilel ‘deki ruh halinden çok uzaklaşmazdı.
Bu arada Kelebeğin Rüyası da Oscar’a gidiyor, ne düşünüyorsunuz?
Yılmaz açısından çok iyi bir şey tabii. Hayırlısı olsun.
"MÜSLÜM GÜRSES FİLMİ HAYAL GİBİ GÖRÜNÜYOR"
Müslüm Gürses filmi ne oldu?
Barış süreci, Gezi vs. derken Müslüm Gürses’i anca denk gelirse radyodan dinleyebilir olduğum bir dönemde film işi sahiden hayal gibi görünüyor.
Maraş Katliamını da film yapmayı çok istiyordunuz, siyasete girince tüm projeler rafa mı kalktı ne?
Katliamla ilgili, en azından izini taşıyan filmler yapılıyor malum. Örneğin Babamın Sesi’nde katliam sonrası bir hesaplaşmaya vurgu vardı. Daha net, daha birinci elden bir şeyler yapılması gerektiğini düşünüyorum evet; ama zaman meselesi malum...
Sinemayı neden bıraktınız oysaki yapacak anlatacak bu kadar çok şey varken, vekiller 2’nci işi yapabiliyorken? Büyük kayıp bence...
Bırakmadım ki, bu zorunlu bir ara...
Kürtlerle ilgili bir film çekilse içine Türkler de konulsa hiç fena olmaz herhalde?
Kürtlerle ilgili gerillalar dahi filmler çekiyor. Reha Erdem’in Jin’i konuyla ilgili en önemli işlerdendi örneğin. Ama Türkler de Kürtler de artık birbirlerinin anlatılarında ’unsur’ değil özne olmalı.
“KÜRT SİYASİ MÜCADELESİNİN PARÇASIYIM”
Kürtlerin savunucusu musunuz ya da Kürtçü müsünüz?
Kürt siyasi mücadelesinin bir parçasıyım.
Türkmen asıllısınız siz değil mi, peki Kürtler’in haklarını bu kadar savunurken her gün ölen Türkmenlerle ilgili neden sesiniz çıkmıyor, onlar sizden değil mi?
Haklarını savunma arzusu içerisinde olan, haksızlığa uğrayan herkesin yanında olmayı ahlaki borç olarak görüyorum. Subcomandante Marcos’un sözlerindeki gibi. HDK’yi de bu gerekçeyle kurduk. Sesimizi daha çok alanda daha çok insan için çıkarmak adına. Sesimizin çıkmadığını düşünmeniz belki de HDK’nin kendisini az mecrada ifade edebilmesinden kaynaklanıyordur.
“KÜRT SORUNU ÇÖZÜLENE KADAR KÜRT’ÜZ”
Kendinizi Kürt gibi mi hissediyorsunuz?
Kürt sorunu çözülene kadar Kürt’üz.
Bir insanın Kürt ya da Türk olması çok mu mühim, bizler neden insan olmak yerine ya da insanlık yerine hala bu konuları tartışıyoruz ki?
Bu konuları tartışmaktan yıllarca kaçanlar bu ülkeyi yönetirken, Diyarbakır Cezaevi yaşanmışken, Roboski yaşanmışken, bir insanın Kürt olması öldürülmesi için devletçe yeterli sebepken bu konuyu tartışmayı niye zulüm görelim ki?
Kürt ve Türk ayrımı diye bir şey yoktu, son yıllarda bir Kürt sorunudur aldı gitti, nedir Kürtlerin sorunları, ne ister Kürtler?
Bu sanıyorum ki cevabı binlerce kez verilmiş; ama nedense hala birilerince anlaşılmayan bir soru. Neyse ki artık Google var, neyse ki Kürtler daha açık siyaset yapıyor da insanlar, en azından dinlemeye niyeti olanlar Kürtler’i dinleyebiliyorlar.
"Türkiye Türklerindir" ifadesi sizi rahatsız ediyor mu?
Rahatsız olmayanda bir sorun vardır.
Hürriyet Gazetesi sizce ne yapmalı. Bu slogan onlara ait ne de olsa?
Bu slogan onlara mı yoksa dahil oldukları devletin aklına mı ait? Bu tartışılmalı.
Medyayı nasıl buluyorsunuz, bir siyasetçi olarak değil insan olarak, vatandaş Sırrı’nın vicdanına seslenen habercilik yapılabiliyor mu Türkiye’de?
Haberciliği konuşmak için medya patronlarını konuşabilmek lazım. Bunun bile mümkün olmadığı bir ortamda haberciliği tartışmak zor.
"İKTİDARIN KENDİ MEDYASI VAR"
Son yıllarda medyanın büyük bir baskı altına alındığı söyleniyor. Hatta her gün bir gazetecinin kellesi alınıyor, Meclis’te basın için bir düzenleme neden yapmıyorsunuz? Ya da neden bir öneriniz yok?
Yazılı ve sözlü önerilerimiz oldu ve mecliste de söz aldık. Meclis’te o kadar az sayıdayız ki iktidar bloğu kendi medyasıyla birlikte özgürlükleri ezip geçmekte sorun görmüyor.
Biz gazetecileri nasıl görüyor, Meclis’teki sizler?
Önce Meclis’teki eski gazeteci sayısına bakmak lazım.
“HÜKÜMETİN MEDYAYA YÖNELİK TAVRINDAN RAHATSIZ OLMAMAK İÇİN İNSAFSIZ OLMAK LAZIM”
Hükümetin medyaya yaklaşımı Sırrı Süreyya’yı rahatsız ediyor mu?
Rahatsız olmamak için insafsız olmak lazım.
“AHLAKEN VE VİCDANEN KÖR VE SAĞIR OLAN BİR MEDYA DÜZENİ MEVCUT”
Sizce Türkiye’de dezenformasyon yapmayan TV ve gazete var mı?
Sosyalistlerin, Kürtler’in, Ermeniler’in gazeteleri var bu ülkede. Onu geçtim alternatif medya ve yeni medya kanalları var. Ahlaken ve vicdanen kör ve sağır olan medyanın yanında iyi şeyler de var.
Hangi gazeteyi sıklıkla takip ediyorsunuz ve güvenilir buluyorsunuz?
Özgür Gündem, Birgün, Yeni Özgür Politika, Evrensel... Bizden olan her şeyi takip ediyorum.
“TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK SORUNU İNSANLIK SORUNU”
Peki, Türkiye’nin sizce en büyük sorunu ne?
Yıldırım Türker çok güzel söylemişti: İnsanlık sorunu.
Önümüzde çok önemli bir dönem var, bu süreçlerden biri de yerel seçimler. İstanbul belediye başkan adayı olacak mısınız sahi, herkes bu sorunun yanıtını merak ediyor?
Belediye seçimlerinden çok daha mühim bir gündem var ve hemen önümüzde. Çocuklar ölüyor, hükümet adım atmadığı için KCK çekilmeyi durdurdu. Bunlara bakmadan geleceğe bakmak zor şimdilik.
"KAZANAMAYACAĞINI DÜŞÜNEN BİRİ ADAY OLMAZ”
Belediye başkanlığına adaylığınızı koyarsanız BDP’ye sempatisi olmayan çevrelerin de oylarını alabileceğinizi düşünüyor musunuz?
Bunu düşünmeyen, kazanacağını, kazanım elde edeceğini düşünmeyen biri aday olmazdı değil mi?
AK Parti kazansın, muhalefetin oyları bölünsün diye aday olacağınız iddiası da var...
Neden, şehirde bir ağaç dahi kalmasın, sokakta dolaşan insanın üstüne beton döksünler istiyorum gibi mi görünüyor oradan?
Peki, siz iddialı mısınız, adaylığımı koyarsam "kazanırım" diyebiliyor musunuz?
Kazanma, kendini yönetme arzusu olmayan kimse siyaset yapmaz ki.
“İSTANBUL’DAN ADAY OLURSAM İLK YAPACAĞIM İŞ ENGELLİLERLE İLGİLİ OLURDU…”
Büyükşehir belediye başkan adayı olsanız İstanbul’la ilgili en büyük projeniz ne olurdu, İstanbullu ‘ya ne vaat ederdiniz?
İstanbul’u engellilerin hakkettikleri gibi yaşadığı bir şehir yapardım.
“BAŞKAN OLURSAM RANTI DEĞİL ONURU ÖNE ÇIKARAN SİYASET YAPARIM”
Diyelim seçimler oldu ve siz tüm partileri toz duman ettiniz ve kazandınız, Kadir Topbaş’tan farkınız ne olur başkan olsanız, ya da şöyle sorayım Sırrı Süreyya Önder nasıl bir başkan olur?
Rantın yerine onuru öne çıkaran bir siyaset yapardım. Tek söylemem gereken bu. Üstelik Kadir Topbaş muhallebi işinde işinde gayet iyi. Orada devam etmesi hepimizin hayrına olur.
“KADİR TOPBAŞ MUHALLEBİCİLİKTE İYİ”
"Eğer sağlam durursak önümüzdeki yıl İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı HDK’li olacaktır" demiştiniz, kendiniz için mi kurdunuz bu cümleyi?
Hayır, HDK’nin mevcut potansiyeli için kurdum.
Yerel daha zordur, ne kadar bilinçlisiniz mahalli idareler konusunda?
Dünyadaki farklı modeller hakkında bilgi sahibiyiz. Özyönetim bir tecrübe ve zamanla genişleyecektir.
Meclis’in en sempatik yüzlerinden birsiniz aslında... En gergin anlarda bile yüzleri güldürebiliyorsunuz, diğer partilerin size bakışı nasıl?
İnşallah iyidir, meclis gibi gergin bir yerde sevilmemek zor iş.
Mesela Sırrı Süreyya’yı CHP sıralarında düşünebilir miyiz bir gün?
Soru beni kabul edebilecek bir CHP’yi hayal ediyor musunuz olmalı daha ziyade.
Diğer partilerde çok sevdiğiniz ve dışarıda rahatlıkla görüştüğünüz vekiller var mı?
Elbette var farklı partilerden.
“AKP HAREKET ETMEDİKÇE BU İŞ ZOR”
Bu arada çözüm süreci ne durumda?
AKP hareket etmedikçe bu iş zor.
Bunun adına çözüm süreci demek ne kadar doğru, gerçekten çözüm mü?
Eğer ölüme çözüm arıyorsak evet.
"HÜKÜMET KAÇAK GÜREŞİYOR"
Taraflar sanki çözülüyor gibi var mı ters giden bir durum?
Hükümetin kaçak güreşi en büyük problem gibi görünüyor.
İmralı heyetinden niye tecrit edildiniz?
Bilmem, bu soruyu bana mı sormalısınız?
“KÜRT’Ü ÖLDÜRÜRKEN KÜRT’ÜN ELİNİ SIKMAK ZOR”
Devlet, PKK ile müzakere yapıyor. Devletin destekledigi iddia edilen El Nusra- PYD ile savaşıyor. Bu barış sürecine nasıl etki ediyor?
1+1 kaç eder gibi bir soru bu aslında. Olumlu etki edemez. Kürt’ü öldürürken Kürt’ün elini sıkmak zor.
Gerçekten AK Parti’nin bu işi çözebileceğine olan inancız nedir, ya da her iki taraf birbirine ne ölçüde güveniyor?
Ben bize güveniyorum. Bu işi çözmeye iteceğimize eminim iktidarı.
Onu bunu boşverelim de siz bu süreci samimi buluyor musunuz, vicdanınız rahat mı?
Vicdanı rahat olmayan bu yolda yürümez.
Bu süreç içerisinde Abdullah Öcalan’ın sizi halkın gözündeki sempatisi yüzünden istediği yönündeki söylentilerin aslı var mı?
Öcalan’ın öngörüleri de siyasi bakışı da çok önemli. Söylentileri bilemiyorum. Beni böyle gördüyse ne mutlu bana.
Savaşın ön ayak sesleri yaklaşıyordu neredeyse, neyse ki kimyasallar konusunda anlaşmaya varıldı. Peki BDP ve siz Suriye’ye olası bir müdahaleye nasıl bakıyorsunuz?
Partinin de benim de bakışım net. Biz barışın partisiyiz.
Suriye’ye müdahale olursa ne olur?
Irak’ta ne olduysa o olur.
Türkiye’de sol hareketin bugünü ve geleceğini nasıl görüyor ve değerlendiriyorsunuz?
Bu çok uzun ve tartışması da genişletilebilir bir soru.
Siyaseti bir tarafa bırakıyorum ve size en büyük hayalinizi sormak istiyorum?
O hayal için çok uzun yılları hapiste geçiren bir kuşağın çocuğuyuz.
Bu şiveniz çok dikkat çekiyor, sizi bir hayli sevimli kılıyor, farkında mısınız?
Teşekkür edebilirim yalnızca. Şive kültürel bir zenginlik, en azından şivenin bugün Türkiye’de aşağılama unsuru olarak kullanılmamaya başlaması sevindirici.
Komünistlik parayı, feministlik kocayı bulana kadar diyorlar doğru mu?
Devrimin sürekliliğine inanırım, özgürlüğün de.
"ÇAY İÇMEYE VAKTİ OLMAYAN BİRİNİN AŞKA VAKTİ HİÇ OLMUYOR"
Hep siyaset siyaset, aşk hayatınız nasıl var mı özel bir dünyanız, özel biri?
Dedim ya, çay içmeye zamanım olmuyor.
Aşk size göre ne, ya da nasıl bir duygu?
İnsanın aklına birini görünce sevdiği türkü geliyorsa aşk olmuş demektir.
Sizi en çok ne üzer?
Geride kalmak. Hayatın, insanların, zamanın.
Hayatınızdaki en önemli kişi kim?
Ailem elbette, ayırmaksızın.
Siz en çok kızdıran cümle ne?
Ama ile başlayıp insanların öldürülmesini meşru gösteren tüm cümleler.
Yeni projeleri sorayım son olarak...
Önümüzdeki yol uzun. Yeni projelerden evvel eski projeleri, var olanları güçlendirmek mesele.
Bir çay içecek zamanınız yokken bana bu röportaj için kısa da olsa zaman ayırmanız güzel. Önümüzde çok önemli bir süreç var. Başbakan’ın açıklayacağı paket var , çekilme vs... dilerim bunları yüzyüze daha uzun konuşabiliriz... Çok teşekkür ediyorum ...
Asıl ben teşekkür ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder