ÇÖZÜMÜ TARTIŞIYORUZ-3 [Sultan Özer*]
Gelinen aşamanın hükümetin somut adımlar atmasını zorunlu kıldığını söyleyen EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, hükümetin mevcut tutumunun süreci tehlikeye soktuğunu söyledi. Gürkan, Kürt hareketi ile emek ve demokrasi güçlerinin birliğinin önemine de dikkat çekti.
Çözüm sürecinde gelinen aşamayı tartıştığımız dosyanın üçüncü gününde konuğumuz Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Selma Gürkan. Çözüm sürecini, Başbakan Erdoğan’ın söylemi ve AKP Hükümetinin hazırladığı ‘demokrasi paketi’ni tartıştığımız Gürkan’la Gezi direnişinin Kürt sorununun çözümüne katkısı, sorunun çözümünde ülkenin batısına, Türklere düşen görevleri de konuştuk. AKP’nin şu ana kadarki tutumunun sorunu çözmek isteyen bir noktanın uzağında olduğunu söyleyen Gürkan, ‘ana dilinde eğitim’ başta olmak üzere, demokrasi ve özgürlüklerin gelişmesinin ülkeyi bölmeyeceğini aksine halkları daha da yakınlaştıracağını söylüyor.
Devlet, Öcalan, BDP ve Kandil görüşmeleri sürüyor. Akil İnsanlar Heyeti bölgelerde halkla görüşüp, raporlar hazırladı, silahlı güçler sınır dışına çekiliyor... Bütün bunlar ışığında çözüm sürecinde nereye geldik dersiniz?
Çözüm noktasında mıyız? Açıkçası Hükümetin yaklaşımlarına baktığımızda bu çok da çözüm süreci gibi görünmüyor. Daha en baştan Başbakan “Ana dilinde eğitim yok, seçim barajı düşmeyecek, karakol ve baraj yapımı sürecek” mesajları verdi ve bu tutumunda ısrar ediyor. Bu yaklaşımla çözüm olmayacağı çok açık. Akil İnsanlar Heyetinin raporları bölgelere göre değişik sonuçlar verse, bölgelere göre kaygılar farklılık gösterse de ortaklaşılan nokta; Kürt sorununun çözülmesi, ölümlerin durdurulmasıydı. Hükümetin bu beklentiye cevap verecek bir yaklaşımda olması gerekir. Bunu da atılacak somut adımlar sağlar. Sürece dair atılacak adımları; anayasal ve yasal düzenlemeler, şimdiye kadar tek ulus, tek dil, tek din üzerinden uygulanan tekçi politikalar ve ırkçı-şoven yaklaşımların biriktirdiği tortuların temizlenmesi için toplumsal kültürel çalışmalar olarak sıralayabiliriz. Anayasa hazırlıkları hâlâ tekçilik üzerinde tartışmalarla yürüyor, seçim barajları, Siyasi Partiler Yasası düzenlenmiyor. İnançlar üzerindeki resmi tasarruf devam ediyor. Ayrıca Başbakan’ın ve ez cümle Hükümetin medya üzerindeki baskıcı, tehditkar tutumu da devam ediyor.
Bu durumda demokrasi, çözüm nasıl olacak? Henüz içeriği net olarak açıklanmasa da Hükümet bir ‘demokratikleşme paketi’ hazırlığı içinde. Bu çalışmanın, sürecin ilerlemesine yardımcı olacağını düşünmüyor musunuz?
Demokratikleşme ihtiyacına cevap verecek bir düzenleme olursa tabii ki hem çözüm sürecine hem de demokratikleşme ihtiyacına cevap verir. Pakette nelerin olmayacağının ipuçları görünmeye başlandı. Kürt sorununu ortaya çıkaran en temel sebeplerden biri ana dili üzerindeki baskıdır. Ama hâlâ ana dili bölünme nedeni olarak görülüyor ve pakette yer almayacağı belirtiliyor. KCK soruşturmaları adı altında, hukuki dayanağı olmadan, siyasi konsept gereği yüzlerce, binlerce siyasetçi, sendikacı, öğrenci, belediye başkanları, milletvekilleri yıllardır cezaevinde tutuluyor. Artık bu tutukluların adı siyasi rehinedir. Bu sorununun demokratik teammüller çerçevesinde çözülmesi gerekirken herhangi bir siyasi genel af da pakette yer almıyor. En önemli siyaset engelleri arasında sayılan seçim barajı da kalkmıyor.
Hükümet başta ana dilinde eğitim olmak üzere bazı konular gündeme geldiğinde ‘bu ülkeyi böler’ şeklindeki klişeye sarılıyor. Siz ne diyorsunuz bu bölünme meselesine?
Hak ve özgürlükleri güvence altına alınan bir toplumda bölünme olmayacağı tarihsel süreç içerisinde açığa çıkmıştır. Pek çok ülkede farklı diller rahatlıkla eğitim ve kamu dili olarak kullanılmaktadır. Hatta birden fazla resmi dile sahip ülkeler söz konusu ve bu ülkeler bölünmediğine göre biz neden bölünelim? Zaten bölünme meselesi, Türk kimliği ve dili tercihiyle kurulan ulus devlet politikasına bağlı olarak bir korku gerekçesi yapıldı. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; ülkeyi bölerse, ulusalcıların statükocu ve şoven yaklaşımları ile AKP hükümetinin bu yaklaşımlarla paralel politikaları böler. Artık bu, ‘ana dili böler’ fobisinden kurtulmanın zamanı geldi de geçiyor.
Kürt hareketi ve birçok çevre sürecin tek taraflı sürdüğü eleştirisi yapıyor ve bu da sürecin geleceğine ilişkin endişeleri artırıyor. Sizce Hükümetin kaygıları gidermek için acilen atması gereken adımlar neler?
Ocak ayında ortaya çıkan ve adım adım ilerleyen görüşmelere bağlı olarak Kürt hareketi çatışmasızlık, sınır dışına çekilme, elindeki tutukluları bırakma gibi kimi olumlu adımlar attı. Bütün olumsuzluklara rağmen çekilme süreci de devam ediyor. Yanı sıra, Kürt halkı da kendi demokratik taleplerinin yaşam bulması için kitlesel gösterilerle taleplerini ifade ederek, çözüm çadırları kurarak, barış nöbetleri tutarak, ana dilinin kullanımı ve gelişmesi için araçlar oluşturarak demokratik mücadelesini sürdürüyor. Hükümetin bu çaba karşısında öncelikle Anayasa tartışmalarında ilk dört madde de dahil olmak üzere demokratikleşme konusunda bir hazırlığı olmalı. Siyasi Partiler, Seçim, Terörle Mücadele, Polis Vazife ve Selahiyetleri Yasası gibi baskıcı, antidemokratik yasalar acilen değişmelidir. Toplanma, Gösteri ve Yürüyüş Yasası, düşünce, basın, ifade özgürlüğü, emeğin örgütlenmesi, ekonomik, sosyal ve siyasal hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması gibi düzenlemeler başlatılmalıdır. Kürtlerin ana dilini eğitim ve kamu da dahil her alanda özgürce kullanmasının önündeki engeller kaldırılmalı, Kürt dilinin gelişmesinin yolunu açacak girişimler bugünden başlatılmalıdır.
ORTADA BİR PAKET VAR DEMOKRASİ YOK!
Hükümetin sözünü ettiği paketin bu haliyle çıkması durumunda çözüm sürecini ileri taşımayacağı görüşündesiniz. Peki sizce sorunu çözmek istemiyor mu AKP?
AKP iktidarının politikalarında samimiyet bulamıyoruz. Gerçi bu politikadan samimiyet beklenmez, hak ve özgürlükler mücadelesi güçlendikçe demokratik hakların kazanılması mümkün olacaktır. Yüzlerce insanın kurbanı olduğu, iktidarlar için muhalefeti zapturapt altına alan, adım attırmayan, nefes aldırmayan Terörle Mücadele Kanunu değişmiyor. Onlarca vatandaşın sokak ortasında polis tarafından ‘dur emri’ne uymadığı gerekçesiyle öldürülmesine olanak sağlayan Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun değişmesi gündemde bile yok. Militarizmi reddeden ve silah kullanmak istemeyenler için vicdani red hâlâ suç. Bu yasakları ve kısıtlamaları, basın ifade özgürlüğü, toplantı gösteri ve yürüyüş hakkı önündeki engellerle uzatabiliriz. Pakette bunların hiç birisi yok. Kısaca ortada bir paket var ama demokrasi yok. Yani bu paketten, bu haliyle demokrasi çıkmaz.
EN ACİL GÖREVİMİZ SAVAŞA KARŞI BARIŞ BARİKATLARI KURMAK
ROJAVA ve Suriye’deki gelişmeler Türkiye’nin de en önemli gündemlerinden. Bu gelişmeler bizim ülkemizde devam eden süreci nasıl etkileyecek sizce?
Bizim ülkemizdeki Kürt sorunu nasıl ki sadece bir Türkiye sorunu olmayıp, bölge sorunu haline gelmişse, Rojava’da yaşanan gelişmeler de tüm bölgeyle birlikte bizi etkiliyor. Ortadoğu’nun her zaman barışa ihtiyacı olmuştur ama en çok da bu dönem ihtiyacı var barışa. Rojava’daki gelişmelere de bağlı olarak Suriye’ye yapılmak istenen müdahale, saldırı AKP Hükümetinin savaşçı ve bölge halklarına düşmanca politikalarıyla bağlantılı olarak ülkemizi doğrudan etkileyecektir. Ortadoğu’da, Suriye’de savaşın bir parçası olmak hem insanlık açısından hem de iktisadi açıdan yıkım olacaktır. Yıllardır ilk defa bu kadar yaklaştığımız çözüm sürecini de sekteye uğratacaktır. Sürecin savaşa ve AKP Hükümetinin dış politikasına kurban edilmesine izin verilemez. Hükümetin, desteklediği çeteler Batı Kürdistan’da halka saldırıp, katliam yaparken Kürt sorununu çözme iddiası havada kalmaktadır. Bugün Rojava’da Kürt halkının başarması için destek ve dayanışma içerisinde olmak, Mısır’daki katliamlara ve saldırılara karşı Mısır halkının demokrasi talebini savunmak, Suriye’de yapılacak bir müdahaleye, savaş cephesine karşı Suriye halkının yanında barış barikatları kurmak ertelenemez görevimizdir. Ortadoğu’da barışı ve demokrasiyi savunmak, emperyalist güçler, darbeciler, egemenler ve diktatörler karşısında halkların yanında tutum almak insanlık tarihinin gelişim yapısına harç atmak demektir.
EMEK VE DEMOKRASİ GÜÇLERİYLE KÜRT HAREKETİNİN TALEPLERİ BİRLEŞMEK ZORUNDA
Sizce Kürt sorununun çözümüne yönelik mücadele ve tartışmalara ülkenin batısı gerektiği düzeyde katılıyor ya da katkı sunuyor mu?
Henüz demokratikleşme ihtiyacının gerektirdiği düzeyde değil. Çünkü, hükümetlerin, iktidarların yıllardır tercih ettiği politikalar sonucu milliyetçilik ve şovenizm kışkırtıldı, dilde, dinde ve kimlikte tekçilik adeta bir ayrıcalık haline getirildi. Batıda Kürt sorununa dair çeşitli kaygıların olması anlaşılabilir bir durum. Şu gerçeği görmezden gelemeyiz; Ocak ayından bu yana ölümlerin yaşanmıyor oluşu nedeniyle, toplumda Kürt sorunu, çözüm koşulları, Kürt halkının talepleri daha rahat konuşuluyor. Çözüm konusundaki taleplere, demokratikleşmeye cepheden karşı çıkan yok. Aksine halk artık ülkedeki etnik ve inanç farklılıkları demokratik hak ve özgürlükler kapsamında değerlendiriyor.
Türk halkı ve Türkiye demokrasi güçlerinin çözüm konusunda yeterince sorumluluk aldığını düşünüyor musunuz?
Egemenlerin bir politika olarak belirlediği ırkçılık ve şovenizmin halk içerisinde yıllardır oluşturduğu ayrımcı siyasetin ve önyargıların aşılması için batı tarafına büyük görev düşüyor. Demokrasi mücadelesi bir bütündür. Ulusal sorununu çözmemiş bir ülkede emeğin hak ve özgürlüklerinin korunması, inanç özgürlüğünün sağlanması da beklenemez. Sermaye sınıfı ve onun siyasal iktidarlarının baskıcı ve sömürücü politikaları karşısında halk güçlerinin, demokrasi güçlerinin ittifak halinde olması ve mücadeleyi ortaklaştırması bir zorunluluk. Batıda emek, demokrasi ve barış güçlerine düşen görev, bir taraftan kendi talepleri için mücadele ederken, diğer mücadele dinamikleriyle yani Kürt hareketiyle taleplerini birleştirmesi ve mücadeleyi ilerletmesidir.
GEZİ’NİN EN ÖNEMLİ KAZANIMI ORTAK MÜCADELENİN YOLUNU GÖSTERMESİDİR
Gezi direnişinin ortaya çıkardığı enerji Kürt sorununun çözümü için yeni imkanlar sunar mı dersiniz?
Elbette. Gezi’nin en önemli sonuçlarından biri hak ve özgürlük talep edenlerin bütün farklılıkları ile bir arada durabileceğini, ortak mücadele edebileceğini göstermesidir. Bu, toplumsal mücadelede önemli bir gelişme ve gelecekteki mücadeleye aktarılmak üzere kazanılmış önemli bir deneyimdir. Şimdi bu enerjiyi, bu hareketi güçlendirmek ve geliştirmek gerekir. Bu, aynı zamanda egemen olan siyasetin karşısında işçi sınıfı ve emekçi halkın burjuvaziden bağımsız, kendi siyasetini güçlendirmek için de bir gerekliliktir. Başbakan’ın antidemokratik koşullarda sandığa hapsedilen çarpık demokrasi anlayışını, biz tersine çevirerek, en azından ‘yüzde 99 biziz’ kurgusuyla gerçek demokrasi için halk güçlerinin birliğine çevirmeliyiz. Böylesi güçlü bir ittifakın ve mücadele ortaklığının sonuçlarının yerel seçimlere, genel seçimlere ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine de yansıyan yanı olacaktır.
* Evrensel
http://evrensel.net/news.php?id=66876
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder