18 Eylül 2013 Çarşamba



Müzakere için!



Selahattin Demirtaş / Zana Kaya*


İmralı görüşmesini gazetemize anlatan BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, hükümete sunulan üç öneriyi Öcalan’ın sözleriyle aktardı

Şiddetin devre dışı bırakılmasında rol oynayacak her kişiye ve kuruma kolaylık sağlanmalı ve bunun için bir yasal düzenleme yapılmalı. STK’lerle, medyayla, başka heyetlerle temas kurma imkanları sunulmalıdır

Madem ki şiddeti bir yöntem olmaktan çıkaracağız, o halde demokratik siyasetin kanalları açılmalı ve bunlara ulaşabilme imkanım yaratılmalıdır. Bu haliyle boş bir havuzda yüzemem. Mutlaka belli araçlar sağlanmalı.

Hakikatleri araştırma ve izleme komisyonu kurulmalı. Bu komisyon tek taraflı olmaz. Taraflarla görüşüp öneri sunabilecek, hem denetim hem katkı sunacak bir komisyon olmalı. Bu üç öneri için hükümetin cevabını bekliyorum


Paket tek taraflı


Öcalan’ın paketin içeriğinden haberdar olmadığını belirten Demirtaş, “Müzakerenin ruhuna aykırı bu. Kendisinin eleştirdiği konu budur. Paketin içeriğiyle çok alakadar değil. Tek taraflı bir ilan olur bu” dedi

 Süreç üç öneriye bağlı


Kamuoyunun merakla beklediği 10. İmralı görüşmesi gerçekleşti. Çözüm sürecinin en önemli görüşmelerinden biriydi, zira sürecin gidişatına ilişkin soru işaretleri artmış, hükümet 1 Eylül’e kadar atması gereken adımları atmamış, bu nedenle KCK geri çekilmeyi durdurmuştu. Türkiye, sürecin baş aktörü KCK Genel Başkanı Abdullah Öcalan’ın değerlendirmelerini merak ediyordu. Sayın Öcalan’la kritik bir toplantı yapan BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Öcalan’la yaptıkları görüşmenin ayrıntılarını gazetemize anlattı.


Sayın Demirtaş, kamuoyunda sürecin gidişatı konusunda yoğun tartışmalar yaşanıyor. Hükümetin adım atmaması sonucu KCK’nin aldığı geri çekilmeyi durdurma kararı, sürecin tıkanmakta olduğuna dair önemli bir işaret olarak yorumlandı. Sayın Öcalan çözüm sürecinin geldiği son noktayı nasıl değerlendiriyor?

Öncelikle Sayın Öcalan’ın selam ve sevgilerini tüm halkımıza iletmek istiyorum. Kendisinin bilinen sağlık sorunları dışında ciddi bir sorunu yoktu; kendisini iyi gördük. İmralı koşullarında bütün zorluklara rağmen direnmeye çalışan, fiziki zorlanmalara rağmen ciddiyetle sürece katkı sunmaya çalışan bir duruş içerisindedir. Kendisi içinde bulunduğu koşulları her zaman rehine pozisyonu olarak tanımlıyordu. Bu zorlu koşullara rağmen her gittiğimizde çözüm için daha çok kafa yorduğuna, görüşmelerde de bunu dışarı yansıttığına tanıklık ettik. Bu defa da yaptığı değerlendirmelerle, analizlerle, ortaya koyduğu çözüm önerileriyle aslında çözüm yollarının tıkanmaması için, kalıcı barışa giden yolların açık kalabilmesi için olağanüstü bir çabasının olduğunu gözlemledik.

Geçen görüşmemizden bu yana kendisinin iki defa devlet heyetiyle kapsamlı tartışmalar yaptığını belirtti. Bu tartışmalarda gelinen noktayı değerlendirdiklerini, özellikle AKP’nin, hükümetin yaklaşımlarını bu görüşmeler vesilesiyle eleştirdiğini ve heyete aktardığını biliyoruz.

Kendisi şunları ifade ediyordu süreçle ilgili. Yaklaşık bir yıldır, yani 2012 Ekimi’nden bu yana İmralı’da yeni görüşme trafiği devam ediyordu. Bu bir yıllık geçmiş zamanı diyalog süreci olarak tanımladı. Karşılıklı birbirini ölçme, tartma, anlama, diyaloglar olarak tanımlıyordu. Ve bu bir yılın bir kayıp olmadığını, ama nihai çözüme de ulaşılamadığını ifade ediyordu. Şimdi bundan sonra artık süreç devam edecekse bunun bir diyalog formatından çok bir müzakere formatıyla devam etmesi gerektiğini belirtiyordu. Çünkü diyalogdan elde edilmek istenen amaca -yani birbirini tanıma, müzakereye hazırlanma süresineulaşıldığını düşünüyor. Haklı olarak bundan sonra konuşulacaksa artık işin esasına dair karşılıklı müzakerelerin yapılması gerektiğini belirtiyordu. Bu nedenle kamuoyuna yönelik yazılı mesajında da artık yeni bir dönemin, yeni bir formatın hayata geçmesi gerektiğini, bunun da bir müzakere formatı olması gerektiğini belirtiyordu. Bu düşüncelerini sözlü ve yazılı olarak hükümete de iletmiş heyet aracılığıyla. Hükümetin bu konudaki cevabını beklediğini ifade ediyor. Kendisi sürecin baş aktörü misyonunun kendisine yüklenmesi nedeniyle bu koşullarda ve bu imkansızlıklar içerisinde müzakere formatının hayata geçmesinin imkansızlığının altını çiziyordu.


Peki önerilerin içeriğinde neler var?

Üç başlık şeklinde ifade ediyor kendisi: “Madem ki benden müzakere yapmam isteniyor o halde müzakerenin araçları olmalıdır. Çünkü ben bu haliyle boş bir havuzda yüzemem. Havuzun su dolu olması lazım yüzebilmem için. Bunun için de mutlaka ki belli araçların, olanakların sağlanması gerekiyor.” Nedir bunlar diye tariflediğinde şöyle ifade ediyor: Birincisi, devlet ve toplum içinde her türlü şiddetin tasfiye edilmesinde rol oynayacak her kişiye ve kuruma kolaylık sağlanmalı ve bu bir yasal düzenleme -örneğin Terörle Mücadele Kanunu’yla olabilirolabilmelidir. Şiddetin tasfiyesinde rol oynayacak kişilere STK’lerle, medyayla, akademisyenlerle görüşme, başka siyasi heyetlerle temas kurma imkanlarının sunulması gerekiyor. Sayın Öcalan da şiddetin tasfiyesi konusunda rol oynayacaksa -ki kendisi bu konuda samimidiro halde elinde yeterince olanak ve araç olmalıdır. “Bu konularda kolaylık sağlanmazsa benim rolümü oynamam imkansızdır. Ben kendime özel bir statü istemiyorum, Apo’ya af isteniyor gibi tanımlamaları asla kabul etmiyorum. Benim derdim af değil, derdim öyle hemen İmralı’dan çıkmak değil. Gerçekten çözüm sürecine katkı sunmak, barışın sağlanması için rolümü oynamak istiyorum. Bunun da imkanlarının yaratılması lazım.”

İkinci konu ise; demokratik siyaset ayağıdır. Bu konuda Sayın Öcalan, “Madem ki şiddeti tasfiye edeceğiz, şiddeti bir yöntem olmaktan çıkaracağız, o halde demokratik siyaset kanallarına ulaşma imkanım olmalıdır ve demokratik siyasete etki edecek araçların yaratılması gerekir. Bir yandan şiddeti tasfiye edip, geri çekilmeyi başlatıp hatta dağdan inişleri konuşacaksak pratik siyaset imkanlarının da ne olacağını, nasıl olacağını konuşmak gerekir ve bu konularda pratik adımlar atmak gerekecek” dedi. Bunun için daha önce 8 alt komisyon önermişti kendisi. Bu 8 alt komisyon da 8 alt başlık olarak çalışma yapabilir ve anayasadan yasalara, güvenlik meselesinden çevre konularına, kadın haklarından toplumsal-sosyal konulara kadar nelerin yapılabileceğine dair tartışmaların yürütülmesi gerekiyor. Bütün bunlar demokratik siyasetin kanallarının açılmasıyla doğrudan bağlantılı mevzulardır.

Üçüncü mesele ise; hakikatleri araştırma ve izleme komisyonu. Burda da müzakere yürüten taraflar arasında bir hakem rolü oynayabilecek, gerektiğinde ortaya çıkacak sorunlara müdahale edebilecek, yine taraflarla görüşüp öneri sunabilecek, hem denetim hem de sürece katkı anlamında rol oynayabilecek bir komisyona ihtiyaç var. Bu komisyon da katkı sunmak isteyen, görev almak isteyen, samimi-dürüst çevrelerden oluşabilir. Bir parti veya tarafa bağlı olarak şekillenmez. Örneğin ne Akil İnsanlar gibi AKP’nin tek taraflı inisiyatifiyle oluşur ne de Meclis’te kurulan çözüm komisyonu gibi içi boş olur. Daha çok süreçte rol oynayabilecek, müdahil olabilecek güçte, kararlılıkta bir komisyon olabilir. Bu üçüncü bir göz olarak sürekli süreci takip eder ve sürecin tıkanan noktalarda önünü açmak için katkı sunar.

Sayın Öcalan bu üç önerisini sözlü ve yazılı olarak hükümete iletmiş durumda. Bunlar bundan sonra müzakere aşamasına geçilebilmesi için kendisinin yaptığı önerilerdir. Hükümetin buna cevabı ne olacak kendisi de bunu izliyor, biz de takip edeceğiz.


Hükümetin sürece tek taraflı yaklaştığı eleştirileri var. Keza hükümet yetkililerinin Sayın Öcalan’a yönelik “araç olarak kullanıyoruz” şeklinde açıklamaları oldu. Bu yaklaşımlar süreci nasıl etkiler?

Öyle tek taraflı yaklaşımlarla, tek taraflı paketlerle müzakere anlayışı olmaz. Özellikle bazı hükümet sözcülerinin, bazı iktidar milletvekillerinin “işte Apo bir araçtır, bir enstrümandır, Apo’yu çözüm için kullanıyoruz” şeklindeki yaklaşımları kendisinde büyük bir tepkiye ve öfkeye yol açmış durumda. Kendisi bir halk önderi olarak kendisine bu şekilde yaklaşılmasını asla kabul etmediğini, etmeyeceğini belirtiyor. Sürece katkı sunulacaksa belirttiği çerçevede bir müzakereci anlayışla kendisine yaklaşılması gerektiğini belirtiyor. Bu konularda esaslı bir değişim olursa sürecin çok hızlı bir şekilde ilerleyeceğini ifade ediyor. Şimdi gelinen aşamayı yukarıda bahsettiğim gerekçelerle diyalog aşamasından müzakere formatına geçiş aşaması olarak tanımlıyor. Ama bunun hayata geçmesi için hükümetin bu önerilere olumlu cevap vermesi gerekiyor. Şu anda müzakere aşamasına geçildi denilemez. Siyasi bir müzakere ortamının yakalanabilmesi için bu üç önerinin hayata geçmesi gerekiyor.


KCK’nin geri çekilmeyi durdurması sonrası, hükümet yetkilileri Sayın Öcalan ile KCK arasında karşıtlık varmış gibi yorumlar yaptı. Sayın Öcalan bu yorumlar için ne düşünüyor?

Bütün bu gelişmeleri yakından takip ediyor kendisi. Sayın Öcalan geri çekilmenin hızlı bir şekilde ve 1 Haziran’da tamamlanmasını öngörüyordu. Fakat bunu söylediği günlerde ek olarak şunu da belirtiyordu; bir yasa çıkarılmalı ve geri çekilme yasayla olmalı diyordu. Bunu önerdiği günlerde eğer Sayın Öcalan’ın öngördüğü çerçevede bir yasa çıkarılmış olsaydı ve geri çekilme yasaya dayanarak aleni bir şekilde yapılmış olsaydı belki de 1 Haziran’a kadar tamamlanmış olacaktı. Hatta kendisi şunu söylüyordu: “Gerillalar yürüyerek değil çıkan yasa mukabilince araçlarla sınır dışına çıkmış olacaktı ve böylece geri çekilme çok hızlı tamamlanmış olacaktı. Fakat hükümet benim önerimi dikkate almak yerine yasayı çıkarmamayı tercih etti. Fiilen ve yürüyerek geri çekilmenin olması için süreci ilerletti. Bu da geri çekilmeyi doğallığında yavaşlattı yürüyerek gidildiği için. Bununla birlikte geri çekilme sürecinde karakol yapımları, askeri amaçlı baraj yapımlarına hız verdi, üslupta, söylemde bir değişime gitmedi. Bütün bunlar da bizim öngördüğümüz ve arzuladığımız çerçevede geri çekilmenin hızlı yapılmasını engelledi. Bu bizim değil hükümetin bir yaklaşımıdır. Eğer hükümet bu fırsatı doğru değerlendirse, yasa çıkarmış olsaydı belki de bu haziranda geri çekilme tamamlanmış olurdu. Ama şimdi hükümet bu fırsatı kaçırdı. Hükümet dahil herkes şunu iyi biliyor ki insanlar kanat takıp uçup gidemezler. Mevsim koşulları var, doğa koşulları var, karşılaştıkları pusulama faaliyetleri var. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda benim ilk aşamada belirttiğim hızlı geri çekilmenin gerçekleşme koşulları zaten oluşmamıştı. Şimdi çıkıp KCK’yi suçlamalarının hiçbir anlamı yok. ‘KCK Apo’yu dinlemedi’ gibi bir yaklaşım asla doğru değil. KCK üzerine düşeni yaptı.” Bu nedenle kendisi geri çekilmeyi tamamlayan arkadaşlara selamlarını, minnet duygularını iletiyor. “Öyle ‘hasta olanlar gitti’ gibi bir durumun olmadığını iyi biliyorum” diyor. “Hasta diye bir şey yok, hepsi değerli yoldaşlardır. Hepsine teşekkür ediyorum. Sürece katkı sunmak için çok fedakarca davrandılar. Ama KCK de bu noktada başka bir karar alamazdı. Hükümetin bu yaklaşımlarına karşı çekilmeyi durdurma kararının dışında bir karar alma şansı bırakmadılar. Bu nedenle Öcalan ve PKK ayrı düştüler veya Öcalan’ı dinlemediler şeklindeki yaklaşım doğru değil” diyordu.


Geri çekilme dursa da çatışmasızlık sürüyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyor?

Çatışmasızlık ve ateşkes konumunun sürdürülmesini Sayın Öcalan önemsiyordu. Doğru bir tutum olarak değerlendiriyordu. Çünkü çözüme fırsat tanımanın göstergesidir bu. KCK’nin çözüm istediğinin göstergesidir. Bunun devam etmesi gerektiğini kendisi de düşünüyor. Bu aşamadan sonra artık geri çekilmenin değil, geri dönüşlerin tartışılması lazım. Yani bu insanlar nasıl geri dönecekler? Demokratik siyasete, sosyal yaşama katılımın konuşulması lazım. Yoksa bu saatten sonra artık geri çekildi-çekilmedi tartışması geri bir tartışma olur. Daha çok kendisinin belirttiği üç ayak üzerine oturmuş bir müzakereyle çözümün ve dağdan inişlerin konuşulması lazım. Doğru olan bu aşamadan sonra artık bu olur.


Çözüm sürecinin takvimi konusunda belli tarihlere işaret edilmişti. Fakat hükümet bu tarihlerde adım atmadı. Yeni bir takvim söz konusu mu?

Sayın Öcalan’ın yaptığı takvimlendirme çözüm sürecini hızlandırmaya dönük samimi, ciddi önerilerdi. Bugüne kadar kendisi hiçbir zaman dayatma içerisinde olmadı. Sürekli süreci hızlandırmak için katkı sunmaya çalıştı. Bu defa kendisi bir takvim sınırlandırması içinde bulunmadı. Daha önce de böyle bir sınırlandırma içinde bulunmadı. Ama şunun da herkes farkındadır; bu süreç öyle sınırsız zamanlara, belirsiz zamanlara yayılacak bir süreç de değildir. Ortadoğu ateş topuna dönmüş durumda, Türkiye’nin içi kaynıyor. Türkiye’nin önünde seçim gündemi var. Bütün bu gelişmeleri dikkate alan bir hızda hareket etmek gerekiyor. Kendisi bir takvim koysa da koymasa da siyasetin doğası gereği bir takvim işliyor zaten. Bu Abdullah Öcalan’ın dayatmasından çok tarihin bir dayatmasıdır. Hükümet bütün bu fırsatları, zamanı doğru değerlendirir mi, bu artık hükümetin niyetine, cesaretine kalmış bir şey.



Paket tek taraflı



Bazı basın-yayın organlarında hükümetin hazırladığı ‘demokratikleşme paketi’nin Sayın Öcalan’la paylaşıldığı öne sürüldü. Paket Sayın Öcalan’la paylaşıldı mı, paket hakkında ne düşünüyor?

Paketin kendisiyle paylaşıldığı hususu doğru değil. Kendisi paketin içeriğinden haberdar değil. Sayın Öcalan zaten böyle tek taraflı bir yaklaşımın da köklü bir çözüm yaratmayacağını başından beri ifade ediyordu. Hükümetin çıkaracağı paket zararlı olmayabilir ama kalıcı barış için de tek taraflı hazırlanmış bir paket asla yeterli değil. Müzakereci bir yaklaşımla, yani karşısındaki muhatabı dikkate alan, onunla konu başlıklarını tartışan, birlikte bir çözüme giden bir anlayışla bu tür çalışmaların yapılması lazım. Bir yandan müzakere var diyecek hükümet, bir yandan da muhatap aldıklarıyla sorunun esasına dair hiçbir görüş alışverişinde bulunmayacak, hiçbir öneriyi dikkate almayacak. Kendi bildiğini yapacak! Bu kabul edilebilecek bir yaklaşım değil. Müzakerenin ruhuna aykırı. Kendisinin eleştirdiği konu budur. Paketin içeriğiyle çok alakadar değil. Biz de BDP olarak uyarılarımızı hep bu yönde yaptık.

Hükümet şu ana kadar paketi bizimle ve Sayın Öcalan’la paylaşmış değil. Paylaşacağını da sanmıyoruz. Tek taraflı bir ilan olur bu. Paket ne getirir ne götürür bunu daha sonra değerlendiririz ama kalıcı çözüme gidebilmek için Sayın Öcalan’ın belirttiği çerçevede bir müzakere sürecine girilmesi lazım ve sürecin yeni bir anayasada ifadesini bulacağı bir çözümle sonuçlanması lazım.


* Özgür Gündem


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder