8 Eylül 2013 Pazar

“Suriye kurşunu minik Emine’yi vurdu”



Amberin Zaman*



“Suriye’den seken kurşun Ceylanpınar’da çamaşır asan kadının kafasına isabet etti.”

“Suriye’den gelen kurşunla Mahsun öldü.”

Suriye sınırının sıfır noktasında bulunan Urfa’ya bağlı Ceylanpınar İlçesi’nden gelen bu haberler artık rutine bindi. Ceylanpınar’ın tam karşısında bulunan Serekaniye’de PKK’nın Suriye kolu olarak anılan Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile Suriyeli muhalifler arasında süren çatışmalar ilçedeki hayatı kâbusa çevirmiş vaziyette. Savaşın patlak verdiği kasım ayından bu yana dört vatandaş seken mermiler yüzünden öldü.


Savaşın izleri her yerde. Camları kırık Mevlana İlköğretim okulunda, Belediye binasında, her yerde kurşun izleriyle karşılaşıyoruz. Çiçeği burnunda Kaymakam Musa Sarı konutuna isabet eden mermiler yüzünden geçtiğimiz hafta taşınmak zorunda kaldı. Kentin çok sevilen BDP’li belediye başkanı İsmail Arslan ilçedeki durumu şu sözlerle özetliyor:

“Hayatımız cehenneme çevrildi. Esnaf kan ağlıyor. Mermiler, havan topları sadece sınır hattındaki bölgeye değil ilçe merkezine de isabet ediyor. Her gece çatışma oluyor. Dışarıda gezmenin her an riski var. Ceylanpınar’ın üçte biri gibi Arap, geri kalanı Kürt. Karşıdaki savaş sürerse toplumsal dengemiz de bozulacak. Burası barut fıçısı gibi. Ama Ankara’dan arayan soran yok. Herhâlde BDP’liyiz diye.” Arslan’ın Manisalı olduğunu söyleyen eşi Hatice “Geceleri bir damla uyku uyuyamıyorum, eşime koruma verilsin lütfen,” diyor bezgin bir ifadeyle. Arslan’ın makam şoförü Salih Çelik ise “Çocuklarımı kesinlikle okula göndermeyeceğim bu yıl,” diyor.

Temmuzda YPG güçlerinin Serekaniye’de galip gelmesiyle birlikte sınır kapısı da Kürtlerin hâkimiyetine geçti. Temmuzdan önce ise silahlı muhalifler veya Kürtlerin tabiriyle “çeteler” birçok vatandaşın ifadesine göre Ceylanpınar’a rahatça girip çıkabiliyordu. “Gece elektrikler kesiliyordu, karşı taraf gözükmesin diye tren rayında vagonlar diziliyordu, ardından muhalifleri taşıyan minibüsler Suriye’ye geçiyordu,” diyen Arslan, bu bilgileri çeşitli görgü tanıklarından duyduğunu vurguladı. Biz de görgü tanıklarının peşine düştük...

Ceylanpınar’ı var eden meşhur Devlet Üretim Çiftliği (TİGEM) arazisinde bulunan ve takriben 45 bin Suriyeli mülteciyi barındıran kampta bir yıldır güvenlik görevlisi olarak çalışan bir kişiyle tanışıyorum. İsminin kullanmaması şartıyla konuşan güvenlikçinin aktardıkları bir hayli ilginçti. “Kamp muhaliflerin üssü gibi. Bir ay önceydi. Tembihlendik. Jandarma dedi ‘sesinizi çıkartmayın’ diye. 40 kişilik bir grup muhalif sınırın öbür tarafına geçiş yaptı. Ellerinde silah yoktu. Göze batmasın diye beşer kişilik gruplar hâlinde geçtiler. Kendi gözlerimle gördüm. Arkadaşlardan duyduğum daha bir sürü olay var. Kampta bunlardan [muhalifleri kast ediyor] çok var. Uzun gür sakalları var, bıyıkları yok. Hepsi öyle değil ama. Savaşmaya gidiyorlar sonra dinlenmek, ailelerini görmek için tekrar dönüyorlar. Geçenlerde yine dört yaralı muhalif geldi karşı taraftan. Ambulans ile [Suriye ile Türkiye’yi bağlayan] Habur köprüsü üzerinden TİGEM konukevinin yanından geçerek herhâlde Akçakale’deki hastaneye taşındılar. O bölgeye sivillerin girişi yasak. Yaralılar Ceylanpınar Hastanesi’ne götürülmüyorlar artık, çünkü halk çok tepkili. Kampta muhalifleri örgütleyen bir adam var, adı Şeyh Ali. Ajanlar gibi dolanıyor. Bir de El Nusracı Abu Ali Hasan var. Çadırları var, işleri burada organize ediyorlar. Ama çadırın yeri sürekli değişiyor. Kampta fuhuş da var. Fuhuş yapan kadınlar çoğunlukla dul. Hastane sevklerini istiyorlar ve gidiyorlar parklarda bu işleri yapıyorlar.”

Muhaliflerin Ceylanpınar’a yakın Arap köylerini de kullandıkları dillendirilen iddialar arasında. İlçedeki görüştüğüm Hacı Daham ismindeki minibüs işletmecisi bu bilgiyi teyit ediyor. “Maden Köyü’ne git” diyor. “Sıfır noktada.”

Maden Köyü garip bir yer. Evler çok dağınık. Birçoğu çamurdan yapılmış. Köyde çok sayıda Suriyeli sığınmacı yaşıyor. Hâlleri perişan. Geçimlerini tarlada çalışarak sağlıyorlar. Günde 20 lira karşılığı. Leğende çamaşır yıkayan Dünya adında küçük bir kız artık okula gidemediğini, Suriye’deki öğretmenlerini ve arkadaşlarını çok özlediğini söylüyor. Yanıma genç bir adam yaklaşıyor. “Ben Madenliyim, yardıma mı geldiniz” diye soruyor. Cevabımı beklemeden “Her gün çatışma var öbür tarafta,” diyor. Peki, savaşı kim kazanıyor, diye soruyorum Serekaniye’ye işaret ederek. “Kürtler mi Araplar mı?” “Araplar çok güçlü. Libyalı var. Kimisi de Çeçen. Konuştum onlarla, hâlledeceklerini söylüyorlar,” diyor genç. Köye mi geliyorlar, diye sorduğum anda 15 yıldır birlikte çalıştığım Diyarbakırlı şoförüm Hüseyin gururla gazeteci olduğumu ilan ediyor. Tansiyonum fırlıyor. Gencin yüz ifadesi değişiyor. “Köye gelmiyorlar artık” diyor ve hızla uzaklaşıyor.


*Taraf


http://www.taraf.com.tr/amberin-zaman/makale-suriye-kursunu-minik-emine-yi-vurdu.htm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder