Yıldız Yazıcıoğlu*
Barış Süreci, Türkiye’de 2014 yılı seçim atmosferini yakından etkileyecek bir konu. Son zamanlarda süreçte ilerleme sağlanmadığı ise kamuoyundaki ortak görüş. Barış İçin Akademisyenler Grubu da, açıkladığı yeni bir deklarasyon ile AKP Hükümeti’ne süreci devam ettirme çağrısında bulundu. Grubu oluşturan akademisyenlerden biri olan Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Nazan Üstündağ, barış sürecindeki mevcut tablodan ciddi kaygı duyduklarını söylüyor.
Sosyolog Yardımcı Doçent Dr. Nazan Üstündağ, Barış İçin Akademisyenler Grubu olarak neyi hedeflediklerini ve Türkiye’deki barış sürecini, Amerika’nın Sesi’ne değerlendirdi.
Barış İçin Akademisyenler Grubu nasıl oluştu?
Grup ilk kez açlık grevleri sırasında bir araya geldi. Açlık grevleri 50. gününe geldiğinde, ‘Biz derslerimizde Kürt sorununu tartışacağız. Bütün akademik faaliyetlerimizde Kürt sorununa yer vereceğiz’ gibi bir deklarasyon ile ortaya çıktı. Bu arada iki nokta önemliydi. Birincisi açlık grevlerindeki talepler, Türkiye’de barış müzakeresinin başlamasına yönelikti. İkincisi, Türkiye’de pek çok imza metni hazırlanıyor. Ama o ilk imza metnimizi özel kılan nokta, deklarasyondan öte hayata geçirilecek bir vaat içeriyordu. O metne 250’yi aşkın öğretim üyesinden imza alındı. Ama o metinden sonra bir grup olarak bizler, müzakere süreci başlamıştı ama açlık grevleri bitmişti. Peki biz nasıl devam edelim diye düşünürken hukuk, yerel yönetimler gibi farklı alanlarda çalışma grupları kurulmasına karar verdik. Bu dönemde müzakere süreci başladı. Biz de ikinci deklarasyonumuzu açıkladık ve internet sitemizi kurduk. Ardından dünyadaki müzakere süreçleri gibi konulara ilişkin raporlarımızı kamuoyuna sunduk. Grubumuza üye 150 üzerinde akademisyen var ama imza metni ve faaliyetler olduğunda daha fazla akademisyeni buluşturuyoruz. Mesela son imza metnine 4 günde 260 civarında imza toplandı.
‘Türkiye tarafı şeffaf değil’
Barış Süreci’ndeki mevcut tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Müzakere süreci Kürt tarafından oldukça şeffaf yürütülse de Türkiye tarafından o derece şeffaf değil. Son dönemlerdeki beyanatları okuduğumuzda, Abdullah Öcalan’ın İmralı’da ziyaret edilmesinden, Kandil’den yapılan açıklamalardan öğrendiğimiz kadarıyla bir takvime uyulması beklentisi var. Bu takvimde birinci aşama çekilme, ikinci aşama yasal düzenlemeler yapılması ile müzakere mekanizmalarının oluşturulması ve üçüncü aşama ise normalleşme. İkinci aşama içinse 15 Ekim en geç Ekim ayı sonuna dek nihayete kavuşması öngörülüyordu. Türkiye tarafından anladığımız şey ise gerçekten böyle bir takvim hazırlandığı ancak şimdi Türkiye’nin takvime uymaktan yan çizdiği. Türkiye tarafı, birinci aşama olan çekilmenin bitmemiş olduğunu öne sürüyor. Bu tabii kaygı verici bir durum. Kaygılanıyoruz. Başbakan’ın beyanatlarına baktığımızda ‘af yok’, ‘anadili geçirmeyeceğim’, ‘baraj kalkmayacak’ gibi şeyler söylemesi, yani yasal beklentilerin hiçbiri gerçekleşmeyecek demek bu neredeyse. Demokratik pakette ne olacağı ise belli değil. Akil İnsanlar’ın raporu açıklanmadı.
Biz dünya örneklerini incelediğimizde barış müzakerelerinin bitmemesine neden olan birkaç etken var. Birincisi devletin müzakereden vazgeçmesi, süreci uzatması veya tıkaması. Diğeri ise barışın toplumsallaşmaması. Toplumu ikna etmek için mekanizmalar oluşturulmaması halinde müzakere süreci yıkılıyor. Biz Türkiye’de bu ikisinde de problem olduğunu görüyoruz. Kürt tarafı da zaten bunu açıkça ifade ediyor.
Bir de Suriye’de Rojava konusu var. Bir tarafta müzakere yapılırken öte tarafta Kürtlerin yerelde güçlenmesinin engelleyici siyaset yürütülüyor. Bu durum da bizi çok kaygılandırıyor.
‘Vatandaş şehit haberi istemiyor ama...’
Türkiye’de sokaktaki sıradan vatandaş için Barış Süreci ne ifade ediyor?
Sıradan vatandaş, müzakere süreci ile bizim ilgilendiğimiz kadar ilgilenmiyor. Sıradan vatandaş için önemli olan şehit haberlerinin gelmemesi ve çatışma-gerginlik ortamının bitmesi. Fakat bu gerginlik-çatışmalar biterken de itirazları var. Akil İnsanlar Heyeti de bu itirazları yapıldı. Bu nedenle bazıları zamana yayılabilir. Her barış sürecinde mecbur olduğunuz şeyler vardır. Ama Türk halkı mecburen yapılacak şeylere de itiraz ediyor. O zaman o talepler zamana yayılır ve ikna süreci yürütülür. Sosyolojik olarak şehitler olmasın derken, büyük bir yenilmişlik duygusu tatmamak istiyor diyebiliriz.
‘AKP sürüncemede bırakıyor’
AKP’nin süreçle ilgili tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında şaşırmadık. AKP’nin ne barış ne de savaş politikası içerinde sürüncemede bırakacağını düşünüyorduk. AKP’nin şimdi bunu yaptığını ve bu sürüncemede bırakma halini seçimlere kadar sürdürmek istediğini görüyoruz. Bir de bütün bunlara Rojava meselesi eklendi. 30 yıldır paylaşılan kozlar yetmedi şimdi de bir de Rojava’daki kozlar çıktı. Özetle, dünyadaki örneklere baktığımızda müzakere süreci kriterlerine uyulmuyor ve çözüm süreci de sekteye uğruyor. Ama bu Ortadoğu coğrafyasında daha kaygı verici hale geliyor.
‘Rojova sembolik anlam taşıyor’
Rojava meselesinin ayrıntılarına bakalım. Rojava sizce Türkiye’de bir Kürt devleti kurulacağı yönünde bir işaret mi kabul ediliyor? Neden Rojava önemli?
Rojava’daki talep demokratik özerklik ne ayrı bir devlet ne de federasyon. Ama bir tarafta Irak’ta ise federe bir devlet yapısı var. Tabii yerelde güçlenmiş Kürt yönetimleri, Türkiye’deki Kürtlerin de elini güçlendirecek. Bu da Türkiye’de devletin istemediği bir şey. Dolayısıyla da Rojava’yı aşındırmaya yönelik bir siyaset var. PKK ve PYD organizasyonel anlamda bambaşka olmalarına karşın her iki örgüt de Abdullah Öcalan’ın tezlerini kabul ediyor. Bu durum da Öcalan’ın tezlerinin somut bir hakikat haline geleceği bir potansiyel taşıyor Rojava. Türkiye devleti bunu da istemiyor. Bir de Orta Doğu’daki bölgesel meseleler var. Bu hareketler kadın-erkek eşitliğine önem veriyor, antikapitalist söylemleri var, ekolojiyi savunuyorlar. Bölgede var olmayan bu değerleri de savundukları için bölgesel bağlamda da bir saldırı var. Bu anlamıyla Rojava göründüğünden daha büyük bir sembolik anlam taşıyor, hem Türkiye, hem Kürtler hem de Orta Doğu için.
‘AKP akan suya ters kürek çekiyor’
Türkiye sizce barışa yakın mı yoksa uzak mı?
Bence çok yakın eğer barış olmazsa çok çok yazık olacak.
Birincisi barışı mümkün kılacak olan mekanizmalar, kriterler ve yapılması gerekenlerin ne kadar somut, akla yatkın ve toplumsal ihtiyaç olduğu. Çünkü Kürtlerin istediği şeyler zaten Türkiye’nin demokratikleşmesinden geçiyor. Kürtler diyor ki, ‘demokratik özerklik’ bizim isteğimiz ama dayatma değil. Mesela Gezi Parkı ile yerelden yönetim ve doğrudan katılımın ne denli olduğunu gösterdi. Seçimlerdeki barajın düşürülmesi herkesin talebi. Anadilde eğitim de Türkiye’ye kazandırır, kaybettirmez.
İkincisi Türkiye halkının psikolojisine bakabilirsiniz. AKP’nin tabanı için Başbakan ne dedi, ‘Bizim tabanımız destekliyor’ dedi. Başbakan’ın olmayan taban da destekliyormuş ki Gezi’dekiler Lice için yürüdüler. 1 Eylül’de barış sürecine destek kararı alındı.
Bu iki faktör yanında Orta Doğu açısından da bakıldığında. Bu coğrafyada bir barış süreci olacağı ve bunun geciktirilemeyeceği, eninde sonunda olacağı belli. Türkiye devleti ile Kürtler arasındaki barış bunun gelişebileceği en aday yerlerden birisi.
Şu anda AKP Hükümeti’nin yaptığı ise, akan suya ters kürek çekmek.
Peki AKP’nin tavrına ilişkin öngörünüz nedir?
Malesef bunu öngöremiyoruz. Ama iki seçenek açısından da oy kaybı, kazancı açısından fark olmayacağını düşünüyorum. Mart 2014’teki seçimlere kadar barış sürecini bozmak veya yürütmek konusunda net bir tavır sergilerse bunun AKP için radikal bir oy değişikliği yaratıcığını zannetmiyorum. Ama eğer AKP barış sürecini bozarsa ve Türkiye’de seçimlerden hemen sonra AKP’nin savaşın altında kalacağına eminim.
‘Sürece müdahil olacağız’
Barış İçin Akademisyenler Grubu, çalışmalarını nasıl sürdürecek?
Akademik açıdan barış meselesinde kadın, ekoloji boyutuyla neler yapılabileceğini yazıp çizmeye devam edeceğiz. Yine ekonomiyi nasıl yeniden inşa etmek gibi alanlarda bilgi biriktirmeye devam edeceğiz. Siyasi açıdan da süreci yakından izleyen ve müdahil olan bir eylemlilik içerisinde de olacağız.
*Amerika'nın Sesi
http://www.amerikaninsesi.com/content/turkiye-baris-surecinde-hangi-noktada/1744262.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder