4 Eylül 2013 Çarşamba

Evrensel gazetesinin, Kadın Meclislerimizin de bileşeni olduğu Demokratik Özgür Kadın Hareketi'nin (DÖKH) aktivistlerinden Ceylan Bağrıyanık'la yapmış olduğu yazılı röportajın tamamı




Rojava bir kadın devrimi





Rojava'da yaşanan katliamda kadınlar ve çocuklar adeta açık hedef haline getiriliyor. Siz bu süreci nasıl yorumluyorsunuz? Neyin sonucudur Rojava'da yaşanan?

Sizin de belirttiğiniz gibi, Rojava’da bir katliam gerçekleştiriliyor. Çocuklara, sivillere, kadınlara dünyanın gözü önünde insanlık dışı bir vahşet uygulanıyor. Suriye’nin başka bölgelerinde de olduğu gibi, Rojava’da Kürt halkına işkence yapılıyor ve katlediliyor. Bu süreci iki açıdan değerlendirmek mümkün: Birincisi, Kürt halkı ve özellikle de kadınlar öncülüğünde devrimsel bir süreç yaşanıyor. Bu süreç öyle bir anda ortaya çıkmadı; Kürt özgürlük hareketi ve kadın hareketinin, Baas rejiminin tüm kimlik ve kültür kırım politikalarına karşı uzun yıllara dayanan, demokratik bir mücadele süreci yaşandı. Bu mücadele sürecinde, büyük bir aydınlanma, bilinçlenme ve tabandan doğru gelişen demokratik bir örgütlenme düzeyi açığa çıkarıldı.


Yaşanan bu mücadele ve verilen bedeller sonucu bu gün Rojava’da demokratik ve özerk bir yapının temelleri oluştu. Suriye devlet güçlerinin oluşturduğu idari ve güvenlik boşluğunu halk örgütlenerek, en demokratik biçimde, kendisi doldurdu. Dünyada örneğine az rastlanır gelişmelere imza atıldı. Yoğun askeri saldırılar altında, kadınlar da örgütlülüklerini yükselttiler. Kadın hareketi, kadın akademileri, kültürel ve sanatsal kadın birimleri, özgün basın çalışmalarını geliştirdi. Daha da önemlisi kendi öz savunma birlikleri olan YPG’yi (Yekineyen Parastina Gel - Halkçı Koruma Birlikleri) kurdular ve çeteci saldırılara karşı verilen öz savunma savaşında en ön cephede yerlerini aldılar.

İkincisi, elbette ki kapitalist sistem ve yedekleri olan güçler bu gelişmeler karşısında büyük bir yenilgi ruh halini yaşıyorlar. Ve elbette ki tüm güçlerini Rojava'da yaşayan halkların bu kazanımlarını yok etmek için seferber etmiş durumdalar. Yaşanan bu saldırılar Kürt halkı ve kadınlar şahsında elde edilen özgürlük ve demokrasi kazanımlarına karşıdır.

Rojava’da Kadınlar halkların, inançların ve tüm farklılıkların özgürce ve bir arada yaşayabileceği bir toplum inşa etmek için amansız bir mücadele yürütüyorlar. Arapların, Süryanilerin, Kürtlerin, Hıristiyanların, Sünnilerin ve Alevilerin yer aldığı meclislerin, kuruluşların ve konferansların varlığını görüyoruz. Bu bağlamda, orada yaşananın bir kadın devrimi olduğunu belirtmem ve altını çizmem gerekiyor.


Selefi imamların “Kürtlerin malları ve kadınları helaldir” fetvasının ardından saldırıların arttığı, sokaklarda mahkemelerin kurulduğu ve kadınların yargılandığı, savaşmayı reddeden erkeklerin İslamcı gruplar tarafından öldürüldükleri gelen bilgiler arasında. Bu zihniyetin olduğu bir ortamda siyaset yürüten Kürt bir kadın olarak bu sözleri, nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dünyanın gözü önünde yaşanan bu katliam, işkence ve tecavüzler karşısında devletli güçlerin bu kadar sessiz kalması, düşündürücü ve kahredicidir ve mücadele gerekçemizdir. Bu olanlar açık bir biçimde göstermektedir ki “Cihat” sloganlarıyla Rojava’da geliştirilen saldırılara sessiz kalan kapitalist devletler ve Türkiye hükümeti, sessizliğiyle bu vahşetin ortağıdır. Orada kullanılan ağır silahlar, deniz yolu ile bu güçlerin eline geçemeyeceğine göre kim tarafından temin edilmektedir? Bu çeteler çoğunlukla Suriyeli olmadığına göre nerden Suriye’ye girmektedir?

Rojava’da geliştirilen katliam ve vahşet, tarihsel olarak, İslamiyet’in de katlidir. İslamiyet adına yapılanların ne insani, ne İslami değerlerle bir alakası yoktur. Tecavüz kültürü ve onun kanlı elleriyle, özgürlük mücadelesi yürüten halklar ve kadınlar sindirilmeye çalışılıyor. Eğer kadınsa, Kürtse ve hele de mücadele ediyorsa, ona saldırılabilir, tecavüz edilmelidir... Bu egemen eril devletli zihniyetin politikaları ve kültürüdür ve de yaygındır. Bu zihniyetin türevi yakın geçmişte Siirt’te YİBO’larda yaşanan tecavüz olaylarında “Dağa gitmesinler de fuhuş yapsınlar” söylemi ile ortaya çıkmış, bugün de Rojava’da “Cihad” adı altında kepazeliğini ve vahşetini sürdürüyor.


Bu süreç Türkiye'de yaşayan diğer kadınları neden ilgilendirmeli?

Rojava‘da yaşanan gelişmeler sadece Rojava’yı etkilemekle kalmıyor, tüm Ortadoğu ve hatta dünyanın gündemini de belirliyor. Yaratılan demokratik değerler, kapitalist sistemin ve bu sistemden beslenen gerici güç ve çetelerin Ortadoğu'daki politika ve girişimlerini boşa çıkardı. Rojava’da demokratik ve özerk bir sistem tüm saldırılara rağmen oluştu ve halkların devletsiz bir perspektifle yani demokratik siyaset örgütlenmesiyle kendilerini yönetip savunabileceklerini kanıtladılar. Kapitalist sistem ve güçlerinin iflas çanlarını Rojava halkı ve kadınları çalıyor.

Kadının yer almadığı ve kadın özgürlüğünün hedeflenmediği hiçbir devrim, devrim değildir. Rojava, kadın öncülüğünde gelişen bu devrimi canı pahasına sahipleniyor. Devrimin kadın özelliğinin yanında, demokratik özerk yapısı da halkların bu devrimi sahiplenmesini sağladı diyebilirim.

Kapitalist sistemin egemen ulus devletleri karşısında gelişen ve kazanan, halkların alternatif özgür toplum hayalleridir. Bu hayaller insanlık, ortak yaşam arzusu, kadın dayanışması ve enternasyonalist dayanışmaya inanan ve gönül veren herkese aittir. Dünyanın hiçbir yerinde yaşanan bir gelişme için, bizden uzaktır, denilemez. Hele ki Türkiye halklarıyla derin tarihsel, kültürel ve gerçek akrabalık bağları olan, sınırın bu yanından seslenerek konuşabileceğiniz Rojava’daki gelişmeler günlük hayatımıza kadar yansımaktadır.

Duygusal olarak Rojava’daki gelişmeler Kuzey Kürdistan halklarını, Kürdüyle, Arabıyla, Süryanisiyle, kilitlemiş durumda. Reel olarak yaşamımızı etkileyen bir durumdan kaçınamayız aynı zamanda; insani ve duygusal olarak da dostlarımızı yanımızda ararız. Şu an özellikle Kürtler Rojava’ya yönelik insani yardım kampanyaları sürdürüyor, sınırların kapalı olması nedeniyle de ihtiyaçlar karşılanamıyor. Bir yandan böyle bir vahşet ve dram yaşanırken diğer yandan sessizlik olması duyguda yeni kırılmalar yaratıyor.

Bu süreç ve yaşanan gelişmeler karşısında bütün kadınların ve kadın hareketlerinin üzerine düşen görevler var. Bu katliam karşısında durmak insanım diyen herkesin görevidir. Kaldı ki gerek Ortadoğu’da gerek Türkiye’de Rojava’yı sahiplenmek için eylemselliklerin geliştiğini de görüyoruz. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Zaten bu devrimi devletli kapitalist güçlerin sahiplenmesini beklemediğimiz gibi, kendi alternatif sistem ve gücümüzle Rojava’yı, Rojava ile birlikte de kendi barışımızı geliştirebiliriz. Bu anlamda Rojava’da geçen her saniye ve yaşananlar bizi de etkilemektedir. Rojava’ya yaklaşım bu anlamda Kürt sorununa yaklaşımdır.


BDP Kadın Diplomasi Ağı'nda çalışmalar yapıyorsunuz. Siyaseten bu süreçte kadınlar açısından nasıl bir tutum alınması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Katliam politikalarını biz kadınlar tarihten bu güne çok yaşadık; bu politikaları içinden tanıyoruz. Irak da tecavüze uğrayan, İran’ da idam edilmeden önce idamı helal olsun diye tecavüz edilen, Türkiye ‘de sorgularda her türlü taciz, tecavüze maruz kalan, infaz edilen, bu gün Rojava’da "Kürt kadınlarına tecavüz etmek helaldir" diyerek tecavüz edilen Kürt kadınları olarak bu zihniyet ve sistem güçlerini çok iyi tanıyoruz. Kürt kadınları bulundukları her yerde örgütlü mücadeleleriyle tecavüzcü devlet ve sistem güçlerinin politikalarını bir bir deşifre ediyor. Sistem güçlerinin topyekûn birleşerek Rojava’ya, kadın ve çocuklara karşı saldırısını temelinde de bu zihniyet ve politikalar yatmaktadır.

Rojava’da yaşanan katliam haberleri karşısında kuşkulu yaklaşan, bu haberlerin doğru olmadığını iddia eden yaklaşımların olduğunu da duyuyor basından okuyoruz. Görmezden gelmek, bunların yaşanmadığını iddia etmek, körelmiş vicdanların tatmininden başka bir şey değildir diye düşünüyorum. Orada bir katliam yaşanıyor; su kuyularına, tahıl ambarlarına saldırılıyor… Orada insanlığa karşı işlenen suçlara direnen muazzam bir halk direnişi de var, işte bu devrimdir.

Tabii bu politikalar dünyanın başka yerlerinde de uygulanıyor. Kısa bir süre önce DÖKH öncülüğünde Amed’de gerçekleştirilen 1. Ortadoğu Kadın Konferansının ana gündemlerinden biri Rojava ve Ortadoğu’da kadına karşı geliştirilen kırım politikalarıydı. Erkek egemen zihniyetin kadın kırım politikaları masaya yatırıldı ve bu politikalara karşı ortak bir mücadele hattı örülmesi gündeme alındı.

Nerede, hangi halktan, hangi kültürden ve hangi inançtan olursa olsun kadınlar olarak yaşadıklarımızın aynı olduğunu gördük. Devlet ve devletli zihniyetten kaynaklı oluşturulmuş sistemsel sınırların kadınları ayırmadığını ve ayıramayacağını hep birlikte deklare ettik. Verilen bedellerle edinilmiş kazanımları sahiplenmek kadar, geliştirilen saldırılar karşısında da ortak mücadele kararlılığımızın sözümüzü verdik. Bu anlamda gerçekten de dünyada bir ilk gerçekleşti.

Deneyim paylaşımlarında, Tunus’ta, Mısır’da, Yemen ve Bahreyn’de, Lübnan’da yaşadığımız ve karşılaştıklarımızın ne kadar aynı olduğunu gördük. Kimi zaman birlikte duygulandık, kimi zaman kazanımlarımızdan birlikte heyecan duyduk. Kapitalist modernite ve güçlerinin Ortadoğu’yu yeniden dizayn girişimi karşısında kadınlar olarak durmak gibi bir görevimiz var dedik ve şimdi halkların özgürlük ideallerini gerçekleştirmek için çalışıyoruz.

Rojava devrimini bir kadın devrimi olduğu sıkça vurgulandı bu konferansta. Kadın öncülüğünde gelişen bu devrimi sahiplenmenin özgürlük ve kadın değerlerinin sahiplenmesi olduğu değerlendirmeleri yapıldı. Dolayısıyla gelişen her saldırıyı, Kürt ve Ortadoğulu kadınlar olarak kendimize yapılmış saldırılar olarak görüyoruz. Tabi bu konuda özeleştiriler de yapıldı yeterince duyarlı olunmadığına dair.

Ortadoğu’da halkların ve kadınların özgürlüğü Rojava’dan geçiyor diye düşünüyorum. Bu açıdan, biz DÖKH'lü kadınlar ve Ortadoğu Kadın Koordinasyonu olarak da Rojava devriminin ve kadınlarının yanındayız. DÖKH olarak, insani yardımlardan tutalım, yaşanılan saldırılara karşı aktif mücadele etmeye kadar gerekeni yapmaya çalışıyoruz. Ortadoğulu kadınlarla birçok basın açıklaması yapıldı ve elçiliklere fakslar gönderildi. Bundan sonra daha aktif mücadele edilmesine karar verildi.

Biz Kürt ve Türk kadınları olarak da bu sürecin başarı ve başarısızlığında kendimizi bir taraf olarak görüyoruz. Bunun için gerek dünya çapında gerekse Ortadoğu ve Türkiye’de diplomatik çalışmalar yürütüyoruz. Gerçekleştirilecek olan Kürt Ulusal Konferansını bu açıdan çok önemsedik. Kadınlar olarak da hem kadın olmaktan hem de Kürt olmaktan kaynaklı yaşanılan tarihsel ve güncel bütün boyutları paylaşmaya ve güçlü önerilerle katılmaya hazırlanıyoruz. Elbette ki en temel gündemlerimizden biri de Rojava devrimi ve orada gerçekleştirilen katliam olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder