3 Eylül 2013 Salı

Kürtçe lazımsa onu da devletimiz konuşur!


Ali Topuz*


Anadolu Ajansı Kürtçe haberler geçecek, TRT Kürtçe televizyon yayını yapıyor. Güzel. Fakat 'Kürtçe eğitim öğretim' kabul edilmiyor. Bu da tüm 'açılım'ları aslında terse çeviriyor.


Anadolu Ajansı, kısaca AA 1 Eylül 2013’te Kürtçe yayına başladı. İngilizce, Arapça, Boşnakça, Sırpça ve Rusça’dan sonra altınca dil; Türkçe hariç tabii. Ser seran ser çavan! Bir ajansın Kürtçe yayın yapması iyi. Bir devlet ajansının yapması daha da iyi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yapması çok daha iyi. 


İyi iyi de tuhaf az. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın (Evet, bir iki yıl önce Kürtçenin medeniyet dili olup olmadığını soran Bülent Arınç’ın) sözlerini aktararak, nesi tuhaf, bakalım. Radikal’deki haberden: 

“AA’nın bu yayınıyla birlikte, özellikle çevre ülkelerde bulunan ve Kürtçe yayın yapan medya organlarının, Türkiye ve dünya ile ilgili haberleri en sağlıklı bir şekilde alabileceğini, yine çevre ülkelerde Kürt nüfusunun yoğun olarak bulunduğu ülkelerdeki haberlerin de Anadolu Ajansı aracılığıyla dünyaya sağlıklı bir şekilde yayılmış olacağını vurgulayan Arınç, şunları kaydetti: AA Kürtçe yayınıyla tıpkı Balkanlar’da Boşnakça, Ortadoğu’da Arapça yayınlarımızda olduğu gibi çevre ülkelerdeki Kürt nüfusuylav Kürt kardeşlerimizle ve oradaki kamuoyuyla Türkiye arasında güçlü bir köprü oluşturacak. Bu haberler aracılığıyla Türkiye’yi ve Türkiye’nin zenginliklerini tanıtma fırsatıc bulacağız. AA’nın bu bölgelerde Türkiye’ye yönelik güçlü bir kamuoyu oluşturacağını da düşünüyoruz. Bu nedenle projede emeği geçen tüm Anadolu Ajansı çalışanlarını tebrik ediyorum. Anadolu Ajansı’nın ilerde daha da güçlü olacağına ve tüm dünyaya Türkiye’nin sesini duyuracağına inanıyorum. Hayırlı olsun.” 


Gelişme gelişmedir! 


Elbette, hayırsız olsun diyemeyeceğiz. Arınç’a, “Bakalım Kürtçe medeniyet dili midir” sözlerini de hatırlatacak değiliz, kendi sorusunu kendi cevaplamış oldu: En azından Ortadoğu’da “Türkiye’ye yönelik güçlü bir kamuoyu oluşturacak” kadar işe yarar bir dil olduğunu kabul ettiğine göre, kuşkuları giderilmiş olmalı. Gelişme gelişmedir. 
İşin tuhaflığına geçmeden önce, TRT Şeş’i de hatırlayalım: TRT Şeş, devletin ilk tam günlük Kürtçe TV kanalı. Daha önceki beş on dakikalık yayından tam güne geçiş hayli ses getirmiş, tartışılmıştı. Şimdi durum şu: Okullardaki ‘seçmeli Kürtçe’ dersin yanı sıra devlet hem tam gün Kürtçe televizyon yayını yapıyor, hem de dünyaya, Türkiye’ye ve yavru vatana Kürtçe haberler geçiyor. 

“Kürtçeye vurulan yasak kalkıyor. Prangalar birbir sökülüyor” diyebilir miyiz? Bir perspektiften diyebiliriz, devlet perspektifinden. Fakat bu perspektiften bakınca tuhaflık daha da belirginleşiyor: Devlet Kürtçe konuşuyor, TRT Şeş’le. Devlet Kürtçe yayın yapıyor, AA ile. Devlet ‘seçimlik ders’ veriyor, Milli Eğitim ile. 



Sırasıyla bakalım 


Seçimlik ders daha gündeme gelir gelmez İsmail Beşikçi güzel söylemişti olan biteni, özetle: “Seçmeli ders, Türkler için iyi bir adım. Kürtler için değil.” Mantık da basit: Bir yurttaş anadilini seçmeli dersle öğrenecekse, seçmeli ders dışında o dili bilmiyor demektir. Biliyorsa, seçmeli dersin ona pek de yararı yoktur. Kürt olmayan biri için iyidir seçmeli ders, nan û av’ı öğrenir, aç susuz kalmaz, Kürtlerle selam sabah edip ekmek su isteyebilir ya da istendiğinde anlar. Hasılı, Milli Eğitim’in bu ‘hamle’si pek ‘Kürt açılımı’ karakteri taşımıyor. Daha çok Türklere ya da işte ‘Kürt olmayanlara’ bir hizmet bu. 

TRT Şeş’teyse tuhaflık şu: 

‘Devlet’ Kürtçe konuşuyor, Kürtçe yayın yapıyor. Tabii Kürtlere yapıyor ama Kürtlerin kendisi bu yayını yapamıyor. Demek ki TRT Şeş de ‘Kürt açılımı’ karakterini sınırlı biçimde taşıyor. 

AA için de aynısı geçerli. Devletin Kürtçe yayıncılıktaki adımları, şimdinin kötü adamları listesinde üst sıralarda yer alan ünlü valinin sözünü hatırlatıyor, uyarlarsak: “Türkiye’de Kürtçe lazımsa, onu da devlet yapar!” (Şeş dahil TRT’ye bakınca AA’nın da Kürtlerin siyasal kadrolarına ‘Terörist’ demekten başka ne işe yarayacağını kestirmek zor, ama ‘içerik’ meselesine hiç girmeyelim şimdi.) 

Bu tuhaflık, hükümetin Kürtçe eğitim öğretime bakışıyla birlikte, daha da netleşiyor: CHP ve MHP ile birlikte buna karşı. Kürtçe eğitim öğretim olmayacaksa, çok değil, bilemediniz iki en geç üç kuşak sonra Kürtçe Kürtler için ancak ‘seçmelik ders’le öğrenilecek hale gelecek. O vakit AA da TRT Şeş gibi, “çevre ülkelerdeki Kürt nüfusuyla, Kürt kardeşlerimizle ve oradaki kamuoyuyla Türkiye arasında köprü” oluşturur belki, ama başka da bir işe yaramaz. 



Tarihin esnek tekerrürü 


Bu hal, bu perspektif hiç yeni değil. Halin kökleri, 1923-1939 arası aralıksız uygulanan resmi deyişle ‘temsil’, yani ‘asimilasyon’, yani inkâr-imha ve de nasyonalizasyon sürecindedir. Sürecin temel belgelerinden ‘İnönü Raporu’ndan: “… kolayca Türklüğe dönecek yerleri okutmak hatta Kürtlere Türkçe öğreterek Türklüğe çekmek için ilk tahsil ve onun iyi hocası çok müessir vasıtadır. İlk tahsil için ayırma siyasası yapılamaz.” 


Halin düzeltilmesi, yani “çözüm”, o dönem yapılanların tersine çevrilmesiyle mümkün; yapılanları ve sonuçlarını devlet defterine kâr yazıp, bugün istense de yapılamayacak olanları listeden çıkarıp, kalanla yola devam etmek, başlangıçtaki projenin tamamına ermesini istemekten ne anlama gelir? “İlk tahsil için ayırma siyasası yapılamaz” diyen İnönü, ilk tahsilini iyi öğretmenlerin elinden Türkçe görmüş Kürt’ün artık o kadar da Kürt kalamayacağını iyi biliyordu. ‘İlk tahsil’in 12 yıl olduğu yerde, birkaç kuşak sonra sadece ‘çevre ülkelerde’ kalmış ‘Kürt kardeşler’e hitap edecek kurumların açılım olarak sunulması, ‘çözüm’ün yine Kürt’süz bir aklın çözümü olarak dayatılmasından başka yere çıkmaz. İnönü’ye durmadan laf saydırarak da yapsanız, durulan yer fazlaca değişmez.


* Radikal


http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ali_topuz/kurtce_lazimsa_onu_da_devletimiz_konusur-1148993

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder