16 Eylül 2013 Pazartesi

Varlığım Türk varlığına armağan olmasın!


Selma Irmak*


Daha dün, küçük çalıların arasından çağıl çağıl akan küçük bir derenin sesini andıran sesiyle, kulaklarımı ve tüm ruhumu doldurarak, “sepet sepet yumurta” vaadiyle benden kendisini unutmamamı isteyen, şayet unutursam da “küseceği” ve “mektubu keseceği” tehdidini savuran yeğenim Yusuf Hêja da okula başladı.

Takdir edersiniz ki cezaevinde yumurtasız yaşanır ama mektupsuz yaşanmaz. Ben de bu “küsme” ve “mektubu kesme” tehdidini dikkate alarak Yusuf Hêja’yı ve okula başlayan tüm çocukları unutmadığımı ifade etmek için bu yazıyı kaleme aldım.


Dünyada çocuklardan daha değerli, daha kutlu bir şey düşünemiyorum. Onların yaşam çıngırağı kahkahası için bir ömür verilebilir herhalde. Bir tel saçlarına zarar gelmesin diye, insan gözünü kırpmadan her tür tehlikeye atılabilir. Zorluğa, ezaya göğüs gerebilir. Her canlı, yavrusu için en amansız öz savunma mekanizmasını işletir. Bir tavuk bile, civcivlerine yaklaştığınızda göğsünü şişirir, başını kaldırır, kanatlarını açar, tüylerini kabartır ve en korkutucu ses tonunu takınarak üzerinize yürür. Gayri ihtiyari geriye çekilirsiniz. Bu içgüdüsel koruma refleksi doğanın kendisini sürdürebilme mekanizması mıdır, yok olmaya bir tür karşı koyuş mudur? Yoksa yaşama saygı gösterme, sahip çıkma mıdır bilemiyorum. Öyle sanıyorum ki her canlının kendini anlamlandırma, değer biçmesiyle alakalı bir durumdur.

Bütün dünyada ve yaşadığımız coğrafyada çocuklara reva  görülen vahşet düzeyindeki  yaşam, her tür hak ihlali  ve insanlık dışı uygulama, yoksulluk, her tür haktan yoksunluk, geleceksizlik, kirletilen doğa, yaşanmaz hale getirilen dünya  gerçekliğini düşününce, yukarıdaki söylemler,  hamasi sözler olarak kalıyor ne yazık ki!..

Bir ülke düşünün ki, her sabah çocuklarına süt yerine “kutsal bir ant” içirir. Bu antta çocuklar, varlıklarını ülkenin egemen etnik unsuruna armağan ederler.

Evet, “Andımızdan” söz ediyorum... Yıllardır her eğitim öğretim yılı başlangıcında, bu antla çocuklarımızı “Türk”ün varlığına kurban etme merasiminin anlamsızlığı, acımasızlığı ve saçmalığı tartışılır durur. Eğitimciler, pedagoglar, kadınlar, vicdan sahibi aydın, yazar-çizerler, bu andın sakıncalarını, çocukların psikolojisi üzerindeki olumsuz etkilerini tekrarlarlar durmadan. Ama ne gam!.. Kapı duvar... Kulaklar sağır...

“Türk”üm ile başlayan, “Varlığım Türk varlığına armağan olsun”la devam eden ve “Ne mutlu Türk’üm diyene” ile biten bu ırkçılık, şovenizm, ayrımcılık aşılayan andın, sadece Kürt, Laz, Çerkes, Ermeni çocuklarını değil, Türk çocuklarını da zehirlediğini fark etmiyor muyuz acaba? Öyle gözü dönmüş bir faşizanlık düşünün ki değil diğer halkların çocukları, kendi çocuklarını bile varlığına armağan etmekten, teklik, Türklük ülküsü uğruna kendi çocuklarını sunak taşına yatırmaktan hiç çekinmemektedir.

Bir de çocuklarına bayram hediye eden tek ülke olmakla övünmekte... Ne yaman çelişki !..

Bir andın Türk olmayan tüm “öteki” hakların çocukları üzerinde yarattığı etki ise çok daha can acıtıcıdır. Daha ilk sözcükte kendini inkara zorlanan çocuk-insan, kendi varlığını, kimliğini, dilini, kültürünü tanımayan, yok sayan, yok eden bir sisteme; üstüne üstelik varlığını da armağan etmektedir. Bu kimliği parçalanan, benliği örselenen, ruhsal yarılma yaşayan çocukların oluşturduğu nesil, nasıl bir nesil olur?

Odur ki kadim Mezopotamya’nın bilinçlerinde mayaladığı yüksek anlam gücü ve engellenemez özgürlük arayışı; suyu bulandırılmış “çocukların, Dicle ve Fırat’ta kendi olma suyuyla”  yıkanıp yeniden benlik kazanması ve öze dönmesini sağlıyor.

Bu ülkenin her tür düşmanlaştırma çabasına karşın bilimde, sanatta, edebiyatta özgür bir toplum arayışında yine Mezopotamya topraklarının çocukları öncülük ediyor.

Yeter artık! Kürt, Türk, Laz, Çerkes, Arap,  Ermeni, Asur bütün halklarımızın çocuklarını bir şeylere, birilerine kurban etmekten vazgeçin!..

Roboskili çocukların feryadı, haklı ve onurlu isyanı bu uygulamaya dur diyor! Daha dün 34 canlarını “Türk” ordusunun uçakları paramparça etti. Artık “Türk varlığına armağan” olmak istemiyorlar.

Sevgili Kürt çocuklarının  “Anadilde eğitim talebine” ve “Andımız kaldırılsın” kampanyasına can-ı gönülden katılıyorum. Toplanan binlerce imzaya, bir imza da ben ekliyorum. Herkesin bu kampanyaya çok daha güçlü katılması, desteklemesi, sonuç alıncaya kadar mücadele etmesi gerektiğini düşünüyorum.

Çocuklarımızın bize “küsmeyip mektuplarını da kesmemesi” için bu hayati ödevimizi yapmamız gerekiyor.


* BDP Şırnak Milletvekili, Diyarbakır Cezaevi


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder